Oldukça yüksek binanın en üst katında oturan Dursley ailesinin yanında yaşayan bir çocuk vardı. Harry Potter. Bu çocuğu kimse pek tanımazdı. Hiç arkadaşı yoktu. Birlikte yaşadığı ailesi ona eziyet çektiriyorlardı. Ama hâlâ hayattaydı.
Bu, Harry Potter, çok fazla içine kapanıktı. Hayatı okul ve küçük çatı arasındaki odası arasında gidip geliyordu. Ve, Harry Potter, renkleri sevmezdi. Hoşlanmazdı o renklerden. O sadece siyah ve beyazı tercih ederdi. Sadece siyah ve beyaz.
Harry Potter 17 yaşına girdiği zaman masasının üzerinde bir mektup buldu. Mektup, simsiyahtı. İlk başta bu mektubun aptal kuzeni Dudley'nin bir şakası olduğunu düşündü. Bu çok olağandı nasıl olsa. Ama merak edip açtı.
Bu yazı kesinlikle Dudley'e ait değildi.
Onun berbat bir yazısı vardı.
Evet, biliyordu.
Ve bu yazı, kesinlikle muhteşemdi.
Sadece 1 cümle yazıyordu.
Simsiyah zarfın üstünde kıpkırmızı bir renk ile, 'O sendin, ve sen seçildin.'
'
Harry bu şakaya kesinlikle kanmamalıydı. Ama işte, tanıdığı kimse bu şekilde güzel yazamıyordu.
Merak ediyordu Harry. Kimdi bunu yazan? Ama bir yanı buna inandığı için kızıyordu. Ama işte, inanmıştı.
Ne kadar pişman olacağını bilsede...
Mektubu komidinin çekmecesine koydu. Aşağı indi. Kahvaltısı hazırladı. Bir kuru ekmek yedi ve odaya gönderildi.
Yeni bir misafir gelecekti.
Harry, misafirlerden her zaman nefret ederdi. Çünkü her zaman bir terslik olurdu. İstemsizce uyuya kalır, garip rüyalar görür ve çığlık atarak uyanırdı.
Bunun sonu da pek iyi olmazdı.
Ama sanki özellikle sessiz olması gerektiği zaman bunu yaşıyordu. Ve sonra,
Dövülüyordu.
Enişesi tarafından...
'
O gün yine dayak yemişti. Ama bu seferki daha fazlaydı.
Çünkü Vernon Dursley Harry Potter'ın ağlamasını istiyordu.
Ama Harry Potter, asla ağlamasının görülmesini istemezdi.
Çünkü, zayıflığını kimse bilmemeliydi.
Yoksa, hayatı daha fazla mahfolurdu.
'
Bir anda kalktı, Harry Potter. Sanki bir anda duyguları değişmişti. İstemsiz. Cama ilerledi, camı açtı. Komidinin üstüne çıktı ve kendini aşağıya bıraktı, sonsuzluğa...
'
Bedeni yere değdiği zaman, acı hissetmedi, Harry Potter.
Aksine bedeni yeni bir güç ile doğdu. Ve kendini uçarken buldu, birinin kollarında.
Hareket etmedi uzun süre. Beyaz bir yerden siyah bir yere, siyah bir yerden beyaz bir yere geçip duruyorlardı. Uçarak.
Sonunda, başını kaldırdı, Harry.
Platin sarısı saçlar, siyah kanatlar ve asillik. Harry, hayran olmuştu. Hafifçe sırıttı Harry'i taşıyan beden. Harry, gerçekten hayran olmuştu. Peki bu diğer his de neydi? Daha fazla hayranlık.
'
Sonunda durdular, yere indiler. Harry tam şu an duygusuzdu. Bu bedenin, siyah kanatları vardı.
Siyah kanatlı beden, Harry Potter'ı sürükleyerek bir kulübeye soktu. Bir taburedeki oturttu. Konuşmaya başladı. Sesi tapılası güzellikteydi.
"Şimdi, hareket etme. Kanım ve kanın ile de yapabilirim ama bu seçeneği tercih etmiyorum. Farklı bir yol var, daha cazip ve etkileyici."
Göz kırptı. Bu adamın her özelliği harikaydı. Yavaşça yaklaşmaya başladı, siyah kanatlı beden. Taburenin önünde durdu.
Elini Harry Potter'ın çenesine koydu ve dudaklarını bastırdı. Hemen ardından dilini içeri soktu ve Harry Potter'ın dile ile buluşturdu. Harry Potter, tepki vermiyordu. Şaşkındı ama, bundan hoşlanmıştı.
Hoşlanma hissini bastıran şey, sırtındaki dayanılmaz acıydı. Sırtı, sanki, yarılıyordu. Garip acılar çekti. 15 dakika 15 yıl gibi geldi Harry'e ve en sonunda ayağa kalktı. Sırtında hafif bir ağırlık ve küçük sızlamalar vardı.
Sarı saçlı tapılası beden şaşkınlık ile Harry'nin sırtına bakıyordu. Harry kaşlarını çattı ve sırtına baktı. Önce garip bir saydamlık. Sonra, siyah ve beyaz kanatlar ile karşılaştı.
selam hehw