Ben yazıyım da belki ileride okuyan biri olur :(
''Mevsimlere meyli olmayan, yağmurların dilinden anlayamaz.''
Çemberin ortasında duruyordum. Çemberi oluşturan insanlar yerde oturuyordu. Dört yönde dört kişi ellerinde mumlarla bekliyordu. Su, hava, ateş ve toprak.
Baş rahibe asaletle dolanmaya başladı. Önce suya geldi. Mumu yaktı. ''Mevsimlere meyli olmayan, yağmurların dilinden anlayamaz.'' Yağmur son hızıyla yağıyordu. Baş rahibe konuşuyordu, devam ediyordu. ''Onu biz kabul ettik, su peki sen onu kabul edecek misin?'' İşte burada bana düşen yağmurun durmamasını sağlamaktı. Aslında bu konuda yapacak bir şeyim yoktu. Yağmur duracaksa kendisi duracaktı. Ben sadece durmaması için dua edebilirdim. Gözlerimi kapattım. Yağmura seslendim. Şimdiye kadar suyla çalışmalarım olmuştu. O benimle beraber hareket ederdi. Ben onunla beraber hareket ederdim. Bu bir çeşit uyumluluk testiydi. O durmadı. Gözlerimi açtım. Minnet duyuyordum.
Sıra ateşe geldi. Bu sefer çemberin etrafındaki odunlar tutuşacaktı. Rahibe, rahibin verdiği kibriti aldı. Ilona'nın elinde duran mumu yaktı. Ateş terkecekse mumlar sönecekti, bu böyle olacaktı. Gözlerimi kapattım. ''Herkesin ateşi başkadır. Bazılarına sadec ışık verir, bazılarına sıcaklığını. Bazılarına kokusunu verir. Bazılarına yıkıcılığını. Ateş peki sen ona ne vereceksin? Onu biz kabul ettik, ateş peki sen onu kabul edecek misin?'' Bekledim. Ateşin yanmasını, odunların kavrulmasını bekledim. O tanıdık çıtırtıların sesi gelmeye başladı. Gözlerimi açtım. Hayatımdaki en parlak ateşi gördüm. Yağmurun ona baskın çıkacağını ateşin söneceğini düşündüm. Ama ikisi de devam etti.
Toprağa geldi. Mumu tutuşturdu. Toprak kokusu etrafa yayıldı. Artık daha inançlıydım gözlerimi kapatma gereği duymadım. ''Bizler toprağa benzeriz. Bize her türlü kötü şey atılabilir. Ama bizden her zaman güzel şeyler çıkar. Onu biz kabul ettik toprak, peki sen onu kabul edecek misin?'' Yerden çiçekler açmaya başladı. Etraf türlü çiçekler kokuyordu. Demek bugün şansım yaver gidecekti. Gülümsedim.
Havaya geldik. Mumu yaktı. ''Hava bizi uzaklara gezintilere götür. Mutluluğu, huzru saç bize. Saydamsın ama varlığını şimdi göster bize. Biz onu kabul ettik, hava peki sen onu kabul edecek misin?'' Rüzgar çok esiyordu. Soğuk beni üşüttü, ürperdim. Havanın tenimi okşayışı rahatlatıcıydı da. Teşekkür ettim.
Rahibe önümde durdu. Eğildi ve mumu yaktı. Herkes aynı anda söylemeye başladı. ''Orman bizim tapınağımız. Kutsa bizi Tanrımız, Tanrıçamız.'' Rahip elinde gümüş bir kadehle geldi. Kadehi dudaklarıma deydirdiğimde kırmızı sıvının şarap olduğunu anladım. Bir yudum aldım. Sonra sırayla o kadehten herkes içti.
Her cadının üzerinde uzman olduğu bir element olurdu. Sıra ona gelmişti. Şimdi bir tek o kalacak diğerleri terk edecekti. Elementlerin hepsiyle çalışacaktım. Ama o element benim tamamen en yakınım olacaktı. İstediğim zaman veya istemediğim zaman da ilk o yardımıma yetişecek, ilk o kendini göstercekti. O elementin kalmak için benim gücüme ihtiyacı vardı. Bir elementin benimle kalması için yeterli enerjim olduğundan emindim. Ilona'nınki ateşti acaba benimki ne olacaktı? rahibe kafiyeli sözlerini söyledi, bekledim. En son Eric'in ''Tutun onu yere düşecek.'' dediğini duydum. Sonra keyifli bir uykuya daldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cadı Avı
Historical Fiction1590'da cansız bedeni bulunan küçük İngiliz Prensesi Maela'nın ölümü beş yüzyıldır sırdır. Kraliyet Ailesinin uzun yıllar boyunca süren çalışmalarına rağmen tek bir sonuç alınamamış, ne tek bir kanıt ne tek bir ipucu bulunabilmiştir. Belki de bu gi...