Helloween- Forever and one
Yoongi sağ yanağına yediği tokatla elleri altındaki halıyı tırnaklarıyla yolmuş ve damağına yapışan kan tadıyla, çenesine süzülen sıcak kanı hissetmişti. Dizlerinin üstündeydi ve kolları titriyordu. Pekala, korkuyordu ama kendine yapılanlardan ya da üstündeki baskıdan değil, babasının Jungkook'a ulaşmasından korkuyordu. Kalktığında evde olmamasına şükretmiş, tuvali kaptığı gibi yatağın altına itmişti. Şimdi ise... Hem müstakbel eşinin, hem de babasının önünde dizleri üstünde duruyordu. Gözleri dolmak üzereydi. Üstüne üstlük hizmetkârlarının bazıları onun bu haline gülüyor, aralarında fısıldaşıyorlardı. Aşağılanmışlık hissi her bir tarafını kuşatmıştı ve geçen her saniye nefes alması daha zor bir hâle geliyordu.
Tutamadığı bir hıçkırık geniş salonda yankılanırken, kendi bile çıkan sese şaşırmışcasına elini ağzına kapatmış ve duraksamıştı.
"Baba... Onu gerçekten seviyorum! Namjoon ile evlenmek istemiyorum, neden beni hiç dinlemiyorsun?! " Yoongi sinirle bağırdığında, Kont Min kaşlarını çatmış ve dişlerini birbirine bastırmıştı.
"Çoktan o pislik adamla yattın değil mi?"
Babasının sorduğu soruyla Yoongi ona bakmaya devam etmiş, tek kelime etmemişti. Namjoon ise müstakbel eşine sinirle bakmış, geldiğindeki o hali aklına düştüğünde sinirle homurdanmıştı. "Belli değil mi baba? Çoktan birlikte olmuşlar işte."
"Üstelik beş parasız biriyle. Aptal olduğunu bilirdim ama bu kadar da olacağını hiç düşünmezdim. Bizim gibi soylu bir aile, nasıl çulsuz biriyle yaşamını birleştirebilir! Katiyen izin vermem buna. Tanrı bilir seni oradan toplamasaydım, ne zaman dönecektin eve?" Kont Min, yerdeki oğluna bakıp başını iki yana sallamış ve ellerini arkasında birleştirmişti. "Bu yaptıkların yüzünden Namjoon ile daha erken evlenmene karar verdim. Şimdi kalk-"
Jungkook sert bir yüz ifadesiyle salona girdiğinde, iki yana açtığı kapılar duvara çarpmış ve kirli sesler çıkarmıştı.
Onun peşinden ise kan ter içinde kalmış hizmetkarlar girmişti. "Efendim, onu tutmaya çalıştık ama..."
Kont Min kaşlarını çattı. "Sende kimsin?"
Kahverengi saçlı gencin gözleri ise yerde dizleri üzerinde duran sevgilisindeydi. Yoongi omzunun üzerinden ona baktığında, gözleri şaşkınlıkla açılmış ve ayağa kalkacakken Namjoon onu saçlarından tutup yere bastırmıştı. Jungkook alev alev yanan gözlerini ona çevirirken, Yoongi tırnaklarını büyük ele geçirip ondan kurtulmuş ve zorlukla ayağa kalkıp Jungkook'un boynuna sarılmıştı. Jungkook'da kollarını onun beline sararken, dudağının kenarında birikmiş kanı baş parmağıyla temizlemiş ve sevgilisinin kızarmış yüzüne bakmıştı.
"Kont Min. Ben Jeon Jungkook."
Yaşlı adamın kaşları kalkarken güldü. "Demek, Jeon... Bu soyadından hayatım boyunca nefret ettim ve şimdi, oğlum senin kolların arasında mı yani? Ne kadar komik-"
Jungkook onun boş laflarını dinlemek istemiyordu, bir an önce Yoongi'sini alıp buradan gitmek istiyordu. Ha, bir de şu Namjoon denilen tüccarı feci şekilde dövmek istiyordu, sevgilisine dokunduğu için. Nasıl kıyabilmişti onun güzel yüzüne?
"İyi misin Yoongi?" Jungkook onun kızarık yanağını okşarken, o kadar naif bir se tonu ile sormuştu ki bunu sanki aldığı onaylama cevabıyla dünyayı yakacaktı. Yapardı, sevgilisine dokunan elleri tek tek kırmak istiyordu.
"İyiyim, Jungkook." Yoongi başını onun eline yaslayıp gülümsediğinde, kahve saçlı olan da içi rahat olmasa da (sevgilisinin yalan söylediğinin bilincindeydi) kafasını sallamış ve Kont Min'e dönmüştü. "Geçmişte yaşanan kötü olayları bir kenara bırakalım. Yoongi'yi istemediği biriyle evlendirmeye hakkınız yok. Ben onu seviyorum ve aylardır süregelen bir ilişkimiz var."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
「️Yıldızlı geceler (m)」️
Fanfiction·Yoonkook>>three-shot (m)· "1500'lü yıllarda çizilmiş bu resimlerin sahibi, Jeon Jungkook adlı ressamdı. Çizilen kişi ise... Onu kimse bilmiyor, ressam onu çok iyi saklamış. Aslında şey diyorlar... Birbirlerine çok aşıklarmış."