07/12/19 saat 21.00
Sinirle çıktığı o eve geri dönemeyeceğini hiç düşünmemişti Jungkook. Motoruyla hız yaparken eğer başına gelecekleri bilseydi, o geceyi biricik sevgilisinin kollarında geçirirdi. Ve eğer, ona yanan kırmızı ışığı görseydi, o zaman bunları yaşamazdı belki de.
Jungkook, Jimin hayatına girmeden önce hız tutkunuydu. Motorunu hızlı kullanmaması gerektiğini düşünmemişti. Ta ki, sevimli bir çocuk hayatına girip onu her motora binmeden önce uyarana kadar.
Ancak o gün, ne Jimin uyarmıştı sevgilisini, ne de Jungkook hız yapmaması gerektiğini hatırlamıştı. Sinirinden yolu bulanık görüyordu. Yolun bulanıklığı onu daha da sinirlendiriyor, ve sinirlendikçe de hızlanıyordu.
İşte her şey o beş dakika içinde oldu. Jungkook, boş olduğunu düşündüğü sokakta kendine yanan kırmızı ışığı umursamadı. Yan tarafından gelen arabayı görse de artık geç kalmıştı. Çoktan arabanın çarpışını hissetmiş ve birkaç metre sürüklenmişti.
Gözleri tam açık değildi, zihni bulanıktı ve bedeni istediği hareketleri yapamıyordu. Bayılacağını hatta öleceğini düşündü. O sırada gözünden bir damla süzülüverdi yere.
Ölüme ağlamıyordu, Jimin'i ile küs öleceğine ağlıyordu. Onu kırmış bir şekilde bu dünyadan göç edeceğine ağlıyordu. Jimin'i kocaman dünyada yapayalnız bırakacağına ağlıyordu.
Kalkmak istedi, kalkmak ve evine gitmek. Özür dilemek. Jimin ne derse kabul etmek. O an istediği tek şey, Jimin'e gitmekti.
Yapamayacağını anladığındaysa, kaderine boyun eğmeden hemen önce en yakın arkadaşını aradı. Karşılaştığı neşeli sesin neşesi duyduğu cümşeyle endişeye dönmüştü.
Neredeyse cıvıldayarak açtığı telefona şimdi bağırıyordu Taehyung, bağırsa da duyduğu tek şey yeniden bir "Jimin." Oluyordu. Nerede olduğunu soruyordu Taehyung, en ufak bir karşılık bekleyerek.
Karşıdan aldığı tek karşılık büyük bir sessizlikken daha da endişelendi Taehyung. Arkadaşının nerede, ne halde olduğunu bile bilmiyordu. Nasıl yardım edebileceğini düşünmekten kafayı yiyecekti.
Yapabileceği tek şeyi yapıp çağrıyı sonlandırmadan polisi aradı Taehyung, telefon açılır açılmaz aceleyle konuştu.
"Yardımınıza ihtiyacım var. Arkadaşım beni aradı, sesi iyi değildi. Nerede olduğunu bilmiyorum ve şimdi ise cevap alamıyorum."
Aceleci ve nefes nefese konuşurken ağladığını yeni farkına varmıştı. Burnunu çekerek çaresiz sesiyle devam etti. "Yalvarırım bulun onu. Başına ne geldiğini bile bilmiyorum."
Polisin istediği tüm bilgileri güçlükle çıkan sesine rağmen söylemeyi başarmıştı. Sonrasında ise en güç olan evreye, bekleme evresine geçti. Beklemek istemiyordu, bekledikçe Jungkook'a gecikmek istemiyordu.
En yakın arkadaşını, bir telefonla kaybetme düşüncesiyle kavruluyordu içi. Bu düşüncesiyle kendisine kızsa da dakikalarca aynı şeyi düşündü. Sonrasında ise gelen telefonla tüm bedeninin titrediğini hissetti. Korkarak açtı telefonu.
Ve o an sadece bir kabus görmeyi diledi. Duyduğu hastane isminden sonraki sesler kulaklarına ulaşmıyordu resmen. Derin nefesler alarak bindiği taksi ona ilerlemiyormuş gibi geliyordu. Taksi şoförü hızını ne kadar arttırırsa arttırsın, ilerlemiyormuş gibi hissediyordu Taehyung.
Bu hissi hastanenin iğrenç ışıklarını görene kadar devam etti. Sonrasında ise, korkuyla, acıyla, merakla arkadaşına koştu. Göreceği manzarayı bilmiyordu. Kendisini en kötüsüne hazırladığını düşündü.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Born Sinner ☾ 𝐣𝐤&𝐣𝐦
Fanfiction"Tek bir soru hakkın olsaydı, ne sorardın?" Dedi Jungkook. Alacağı cevabı bilmeden.. "Hatırlıyor musun?" Jimin içinde yankı yapan soruyu ilk defa dışa vurmuştu şimdi.