Akşamın ilerleyen saatleriydi ve o anda çoğu Yoldaşlık üyesinin eve gitmekten daha çok istediği bir şey yoktu. Lily'nin de durumu farklı değildi; bir yanında James diğer yanında Sirius'la oturmuş, yatağına gitmek için toplantının bir an önce bitmesini umuyordu. Hastaneden bir hafta önce taburcu olmuş kocasına şöyle bir baktı. James, Şifacı'nın iyileşmesi için istirahat etmesi gerektiğini söylediği talimatlarını duymazdan gelmiş, hiç vakit kaybetmeden işine geri dönmüştü. Lily, kocasının bu inatçı tavrını hiç onaylamıyordu. Keskin yeşil gözleri, James'in boynunda geziniyordu; o korkunç saldırıdan geriye yara izi kalıp kalmadığını anlamaya çalışıyordu. Görünürde hiçbir iz yoktu. Lily, kendi elleriyle, iz kalmasını önleyici bir iksir yapmış ve iksiri günde iki kez James'e uygulamıştı; aksi takdirde, bıçağın kestiği yerde sol kulağının aşağısından ensesine kadar uzanan çirkin bir kesik ona yadigâr kalacaktı. Lily, kocası iyi olduğu için Tanrı'ya tekrar şükretti. Saldırı, ölümle sonuçlanabilirdi; hayatta kaldığı için şanslıydı.
Tam bu düşüncelerini dile getirecekti ki, Dumbledore içeri girdi ve toplantının başlamasını beklerken odaya sessizlik çöktü. Albus Dumbledore, yorgun görünen bir grup insanın önünde pozisyonunu aldı.
"Hepinize geldiğiniz için teşekkür ederim," diye başladı. Önünde oturan yüzlere baktı; bakışları James, Sirius ve Kingsley'de durdu.
"Doğru," diyerek doğrudan konuya girdi. "Voldemort'un iki vârisi var."
Odadaki atmosfer neredeyse anında değişti. Şaşkınlıkla çekilen soluklar tüm odada yankılandı. Etkilenmemiş görünenler, yalnızca, Karanlık Lord'un çocuklarıyla çoktan karşılaşmış olanlardı.
"Bu nasıl mümkün olabilir?" diye sordu McGonagall. "Bunca zaman bir şeyler duymuş olmaz mıydık?"
"Voldemort'un onu herkesten bir sır gibi sakladığını düşünüyorum," diye cevapladı Dumbledore. "Hatta adamlarının çoğunun bile, Efendilerinin çocukları olduğundan haberi yok." Başını, kaskatı oturmuş, kimseyle göz göze gelmeyen Severus'a doğru eğdi. "Bu yüzden Yoldaşlık'ın da bunca zaman haberi olmadı."
"Anlamıyorum," dedi Elphias Doge, hırıltılı bir sesle. "Kim Olduğunu Bilirsin Sen neden çocuklarını Ölüm Yiyen'lerinden saklasın ki?"
"Belki onlara güvenmiyordur," diye önerdi Remus. "Adamlarından birinin tahtına göz dikmesinden korkuyordur. Emin olduğumuz bir şey var ki, tahtın devredilme günü geldiğinde aralarından birini seçecek umuduyla yanıp tutuşan ve Voldemort'tan nemalanan çok sayıda Ölüm Yiyen var."
"Evet, bir gün o canavarlar da ölecek!" diye gürledi Moody.
Dumbledore bir şey söylemedi, ama Moody'nin sözleri üzerine, gözlerinde endişeyle alnını kırıştırdı.
"Görünen o ki, ne sebeple olursa olsun, Voldemort çocuklarını kocaman bir sır olarak saklamış," diye devam etti Dumbledore. "Severus'un da doğruladığı üzere, Ölüm Yiyen'ler arasında çocukların varlığına inananlar da, varlıklarının sadece bir mit olduğunu düşünenler de mevcut."
"Mit falan değil," diye homurdandı Sirius. "Pekâlâ gerçek!" Eli kaburgalarına gitti; yediği dayağın acısını hâlâ biraz çekiyordu.
"Bazı Ölüm Yiyen'ler, yıllardır, Riddle Malikânesi'nin içinde ve dışında iki çocuğun gölgesini gördüğünü iddia ediyor; ancak, yüzünü gören hiç olmamış," diye devam etti Dumbledore. "Severus, ana kapıyı koruyan düşük rütbeli Ölüm Yiyen'lerle konuştu. Malikâne'ye gümüş ve altın maskeli iki çocuğun girip çıktığını teyit ettiler."
"Kim olduğunu bilmiyorlar madem, nasıl içeri girmesine izin veriyorlar?" diye sordu Kingsley.
"Söylenene göre, Voldemort onlara gümüş ve altın maskeli bir çocuk görürlerse, asla yolunda durmamalarını tembihlemiş," diye cevapladı Dumbledore. "Onlara, çocukları gördüklerinde diz çöküp başlarını eğmelerini ve onlara bakmaya asla cürret etmemelerini emretmiş."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İkiz Potter (İçimdeki Karanlık)
FanficYa iki tane Potter bebeği olsaydı? Ya Voldemort Harry'i ve ikizini öldürmeye çalışmasaydı? İşte her şey o gün başladı. Kitabın asıl sahibi: @Layla_Potter