Hayat; cilveli bir oyun gibiydi. Oyunlarda kazanmakta kaybetmekte mübahtı. Bu durum hayat için de geçerliydi.
Ben bu hayatta kaybettiğimi düşündüğüm bir vakit kazanmaya başlamıştım.Küçük yaşta annemi kaybetmiştim ve annemin ikiz kardeşi olan teyzemi bulmuş, onu annem sanmıştım.
Hakkını yersem eğer bana yazıklar olsundu, zira öz annemden daha çok emeği vardı üzerimde. Bir an olsun bile beni kendi doğurmuş olduğu çocuklarından ayırmamıştı.
Bana gerçekten anne olmuştu. Biyolojik olarak DNA dizilimlerini ele aldığımızda gerçekten de annem oluyordu. Ölen annem ile gen dizilimleri aynı olduğu için.
Ama bazen bu kağıt parçaları hakikatı değiştirmiyordu. O benim annem bildiğim teyzemdi.
Hayat onlara da cilvesini göstermişti. İki kardeşi birbirinden etmiş bir yaprak misali ikisini de farklı yerlere savurmuştu. Kavuşmak ise nasip olmamıştı.
Öz annesi ölünce teyzesi tarafından büyütülmüş ve bir an olsun bile anne sevgisinden mahrum kalmayan o küçük çocuk şimdi yirmi beş yaşında genç bir delikanlı olmuştu.
O küçük çocuk olan Ali Asaf ASADZADE büyümüş ve kendi hikayesini yazmak için denizlere doğru yelken açmaya başlamıştı.
Bazen alabora olsa da bu hikaye, her alaboranın bir sonu mutlaka vardı. Lakin o sonu kimse bilmiyordu. Ben bile...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sergeşte
RomanceO benim "Sergeşte' m" idi. Başımı döndürüyordu. Bir bakışı vardı, kurak topraklarıma can suyu oluyordu. Bir gülüşü vardı, canıma can katıyordu. Bir kokusu vardı, ciğerlerime bayram ettiriyordu. Bir sesi vardı, kulaklarımda yankı bulan. Adı gibiydi...