medya: billie marten - heavy weather
21 nisan 1999
Sağanak yağışlı bir şafak vaktinde; hırçın ve metrelerce yükseklikte olan dalgalar, geminin güvertesine şiddetle çarpıp bu karanlık ve sonu bilinmeyen okyanusta ortaya hiç de umut verici bir görüntü sunmuyor, insanları daha da endişeli hale sokuyordu.
Korkudan yerlerinden kalkamayan ve her şeyden habersiz olan bu masum insanların panik halleri kasvetli havayla bir olmuş ve okyanusun ortasında hiç kimsenin duyamayacağı çığlıklar yükselmişti. Gemide çalışanlar mürettebata ulaşmak için tüm yolları denerken bir yandan kurtarıcı yolları bulmaya çalışıyor, kendi korkularını bastırıp onlara sakin olmalarını söylüyorlardı.
Herkesin aksine gemi dümeninin başındaki orta yaşlı adam, kararlı bakışlarıyla rotasını şaşırmadan ve hırçın dalgaları umursamadan karşıdaki büyük kayayı görerek gemiyi ilerletmeye devam etti. Arkasından birkaç insan bulunduğu yerin kapısını yumrukluyor ve ona durması gerektiğini belirten uyarı dolu cümleler sarf ediyorlardı. Bu onu engellemedi, bu saatten sonra hiçbir şey engelleyemezdi.
Arkasını dönüp üzerindeki lacivert yağmurluğu çıkardı ve askılığa astı. Fırtına ve yağmurun ürkütücü gürültüsü ona bağıran insanların seslerini oldukça iyi bastırıyordu. Hoş, duymamakta onun işine geldi. Böyle daha iyiydi. Vicdan azabını bir nebze de olsa görmezden gelebiliyordu.
Dümene geri dönüp başındaki kaptan şapkasını çıkardı ve kenara koydu. Bunu takabilmek için aylarca ailesinden uzak kalışını ve yaptığı işleri düşünüyordu. Başarı sonunda gelmişti ama zordu. Dik duruşunun altında yorgun bir adam vardı. Düşüncelerinin arasında omuzları çöktü birden. Gözlerini kapatmak istedi, o ilk defa ağlamak istedi.
Cebinden günlerce sığındığı ve güç bulduğu fotoğrafı çıkarttı. Ellerini yanaklarına koymuş ve kameraya süt dişleri görünecek şekilde kocaman gülümseyerek bakan bir çocuğun fotoğrafıydı bu. Bir süre ona baktı. Derin bir nefes verdi, gülümsedi ve ardından fotoğrafı ortadan ikiye katlayıp tekrar cebine koydu. Önünde, açık duran kitabın üzerindeki boş kaseti bir eline alıp diğer eline aldığı kalemle de üzerine ''Kim Taehyung'a..'' yazdı. ''Benim güçlü oğluma..''
Günümüz
Yeni başlangıç, yeni yol, yeni bembeyaz bir sayfa.. Sizin başlangıç tanımınız hangisi? Sonuçta hepsi aynı kapıya çıkıyor değil mi? Yeni. Başında bu kelime varsa zaten hayatınızda bir şeyleri değiştirmeye karar verdiğiniz anlamına gelmez mi? Belki bir çaresizlik sonucunda ortaya çıkan, belki de mutluluğunuza yeni bir mutluluk katacak olan kendi ''yeni''niz..
Aslında benim hayatımdaki ''yeni'' çokta büyük bir şey değil. Paramın artık bana yeterli gelmediğini fark ederek harçlığımı çıkarabileceğim bir iş arıyordum ve sonunda buldum. Yine de benim hayatımda birçok şeyi değiştireceğini düşünüyorum. En önemli olanı da artık daha fazla param olacak, almak istediğim şeyleri alabileceğim ve yeni yüzler göreceğim. İşin katkısına gelecek olursam; ben zaten küçüklüğümden beri kitap okuyan bir insandım ve kütüphanede çalışacak olmam beni daha fazla kitapla tanıştıracaktı, hepsi bu.
Busan'da ki bu kütüphane 1900'lü yıllardan beri yerinde duran ve öğrencilerin sıkça uğradığı bir yerdi. Küçükken ağabeyim ile ödevlerini yapması için gittiğimizi hatırlıyorum. O ihtiyacı olan kitapları ararken ben de benim boyumdan daha yüksek olan rafların arasında koşturur, bazen kaybolur ve onu korkuturdum. Beni bulduğunda kızarak yanından ayrılmamam gerektiğini söylese de kucağımdaki çizgi romanlara bakar ve bir süre sessizce durup iç çektikten sonra gülümserdi. Yanağındaki gamze ortaya çıktığında artık benim zaferimdi. Affedildiğimi anladığım sembolümdü o.