0.6

854 142 97
                                    

Öpücük, Gustav Klimt

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Öpücük, Gustav Klimt.

Kışı severdim, kışı kırk dört yıllık hayatımın her zamanında sevmiştim ancak bu kış, benim hayatımda geçirdiğim en soğuk kıştı. Deli gibi üşüyordum ve bu üşüme gerçekten fiziken hissettiğim bir üşüme değildi.

Ve, Jeongguk.

Jeongguk beni kıştan daha çok üşütüyordu ancak bir yandan içime yaydığı sıcaklık ise inkâr edilebilecek bir şey değildi. Üşüyordum ama ısıtıyordu, kış güneşi gibiydi. Bana yabancıydı, ben de ona yabancıydım ama bu çocuk nedenini bilmediğim şekilde bana yardım ediyordu, yanımda duruyordu ve ben bunu yalnızca bana duyduğu ilgi veyahut hoşlanmaya veremiyordum.

"Gel hadi, elimi tut."

Bakışlarımı çıplak ağaçlardan ona çevirdiğimde kaşlarını kaldırmış, kapalı bir tebessümle elini bana uzattığını görmüştüm. Kütüphaneden çıkalı bir saat kadar olmuştu, beni sessiz bir tepeye getirmişti Jeongguk. Ona, yaşadıklarımı olabildiğince anlatmıştım ve normal birinden beklediğimin aksine bana garip bir tepki vermemişti. Bana deli olduğumu söylememiş, gülüp yanımdan uzaklaşmamıştı.

Beni dikkatle dinlemiş, ardından elimden tutup buraya getirmişti.

Uzattığı elini tuttuğumda beni kendine doğru çekmiş, tepeye çıkmama destek olmuştu. Karla kaplı yere adım attığımda karşıma çıkan manzara gerçekten nefes kesiciydi, güneş yeni batıyordu, gökyüzü pembemsi bir renge bürünmüştü ve sanki Seoul tam ayaklarımın altındaydı.

Hava yukarı çıktıkça soğumuştu, üstümdeki kabanın üşümemi engellemediği sırada farkına varmıştım bunun. Belli ediyor olmalıyım ki Jeongguk tepedeki banka oturduğumuzda beni kendine çekmiş, kolunu ise omzuma atmıştı ısıtmak adına.

"Yirmi yıl ilerisinde dünya nasıl bir yer, Taehyung?"

Bana yönelttiği soruyla afallamış, yüzümü ondan tarafa dönmüştüm yavaşça. O karşıya bakıyordu dimdik, hala yüzünde küçük bir tebessüm vardı. Siyah saçlarının uçları yer yer kahverengiye, hatta sarıya çalıyordu, teni ise gerçekten bembeyazdı.

"Bundan daha iyi değil."

Kısık çıkan sesimle gözlerimi ondan çekip manzaraya çevirirken hafifçe kıkırdadığını işitmiştim, onun için trajik olması yadırganamaz bir gerçekti. Bana neden inandığını dahi bilmiyordum ama ne benim bunu sorgulama isteğim vardı ne de belli ki onun açıklamaya hevesi.

"Bu işin içinden nasıl çıkacağını düşünüyorsun peki? Yorumlayabildiğim her şeyi anlattım sana."

Sakince omuz silkerek kafamı iki yana sallamıştım. Bu işin içinden nasıl çıkacağımı hiçbir şekilde bilmiyordum. Bana düşünceleri ile yardımcı olmuştu. Bunun bir karma olabileceğini söylemişti ya da belki de geçmişimde kalan birinin oyun oynadığını. İmkansız şeylerin olabilmesi artık şaşırtıcı değildi.

bienvenue dans le passé.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin