Bölüm 2

10 8 8
                                    

Herkese merhaba:) Bunu okuyorsanız çoooooooooooooook teşekkür ederim. Bir de yıldıza basıp yorum yaparsanız daha da sevinirim 😊.

Medyada çok çok çok sevdiğim bir şarkı var.=ALONE. Bölümle pek uyuşmadığından öncesinde veya sonrasında dinleyebilirsiniz. Ya da okurken dinleyin. Size kalmış. 

İyi okumalar. 

⊳⊳⊳⊳⊳

      Yine yeni bir gün başladı. Ay yerini güneşe, yıldızlar bulutlara bıraktı.  Kuşlar yuvalarından uçtu, çiçekler yüzünü güneşe döndü. Toprak ve Işık kucaklaştı. Ve Norwsel halkı da doğayla birlikte günlerine başladı. Çiftçiler ekinlerine, çobanlar hayvanlarının yanına gitti. Demir ustaları kızgın alevdeki demirlerini çıkardılar... Kısaca herkes kendi halinde işiyle meşguldü. Tabi bu sırada yaramazlık peşinde olan bazı 'fareler'vardı...

İKİ GÜN SONRA

"Çabuk ol Alandra, yokluğumuzu fark ettikleri zaman başımız derde girer. Hadisene..." dedi kendisi benim arkamda olan ağabeyim. "Yalnız şu an sen benim arkamdasın bilmem farkında mısın?" dedim geriye dönerek. Ama onu göremedim:"Abi? Nerdesin?" 

Tam o sırada arkamda bir el hissedince korktum ama abim olabileceğini düşünerek tepki vermedim." Hadi ama ya... korkman gerekiyordu." dedi ben ona doğru dönerken. Yüzüme pis bir sırıtış yerleştirerek konuştum:" Ama ben sen değilim ağabey(!)". Gerçi ağabeyim gerçekten korkmazdı ama bu onu sinir etmeyeceğim anlamına gelmiyor. Onu sinir etmek benim kutsal görevim gibi bir şeydi. Ve biraz önce görevi başarıyla yerine getirdim.(mission completed👍 ) 

Daha fazla benimle uğraşmak istememiş olmalı ki yürümeye devam etti. Ben de etraftaki ağaçlara, böceklere bakarak onu takip ettim. Orman ne kadar güzel bir yerdi. Yeşilliğin arasında rengarenk açan çiçekler güzel görünüyordu. Biraz daha yürüdükten sonra kılıç ve at sesleri gelmeye başladı. Sanırım  gelmek istediğimiz yere gelmiştik. Az sonra ağabeyim beni durdurdu ve yere çöktük. Evet, gelmiştik. Burası askerlerin ve savaş atlarının yetiştiği yerdi. Ve benim buraya gelmem yasaklanmıştı: Geçen tek başıma gelip ortalığı birazcık karıştırmış olabilirim. Tabi sonucunda da eğitim yaşım gelene kadar buraya girmeme cezası aldım. Yine de benim çok sevgili kardeşim ısrarlarıma dayanamayıp gizlice getirmişti. 

Ne diyebilirim ki. Burayı seviyorum. Hatta gelecekteki atımı dahi seçtim. Kendisi henüz minik bir tay ama büyüdüğünde harika bir savaş atı olacağına eminim... Kılıçla talim yapıp ok atanları izledikten sonra eve döndük. Neyse ki kimse yokluğumuzu fark etmemişti...

12 YIL SONRA

Çok yoruldum diyerek kendimi yere attım. Saatlerdir kılıçla antrenman yapsam da hala bu konuda yeteneksizim. Bunu telafi eden şey ise ok atarken ki başarım. Kılıçta  o kadar kötü olmasam da benden çok daha iyileri vardı. Neyse. Bugünkü çalışma buraya kadarmış. Ayaklanıp atım Alaca'nın yanına gittim.  O da bu gün yorulmuş olmalı. Her ikimizde sıkı çalışıyorduk. Daha doğrusu herkes sıkı çalışıyordu. Olası bir saldırıya karşı hepimiz eğitim alıyoruz. Tabi bunu yanında herkesin atları var. Mesela benimki Alaca. O çok iyi huylu bir at ve anlaşabiliyoruz. En önemlisi de bu zaten. Dostunla bağlarını bir tutmak. Eskiden Büyükannem bir efsane anlatırdı içinde atın geçtiği:

Bir gün küçük kasabada yaşayan genç bir çocuk dünyayı merak etmiş ve yanına aldığı bir kaç parça eşya ile köyünden ayrılmış. Önce gördüğü bir tepeye çıkmış belki buradan her yeri görürüm diye. Ama çıkınca bu tepenin çok küçük, dünyanın ise çok büyük olduğunu fark etmiş. Böylelikle inmiş tepeden tekrar yola koyulmuş. Yorulduğunda dinleniyor, derelerden su içip çayırda uyuyormuş. Gitmek istediği yer ise tepedeyken gördüğü dağmış. Oradan bütün dünyayı görebileceğine inanıyormuş. Yürüdükçe yürümüş, en sonunda dağın eteklerine gelmiş. Başlamış tırmanmaya. Dağın zirvesine vardığında, tepeden daha yüksek bir yerdeymiş ama yine dünyanın her tarafını göremiyormuş. Sonra arkasından bir ses duymuş:" Genç çocuk burda ne arıyorsun?"  Genç arkasını dönünce oldukça yaşlı birisiyle karşılaşmış. "Merhaba" demiş, " Ben dünyanın her tarafını görecek bir yer arıyorum." deyince yaşlı adam konuşmuş:" Dünyayı görünce eline ne geçecek ki? Görmek yetmez, yaşayıp hissetmen gerek. Bu da yüksek bir yerden olmaz. Hem o kadar yüksek bir yeri bulamazsın. Bence sen şu ilerdeki vadiye git. Oradan başla dünyayı tanımaya eğer çok istekliysen. Kendine bir arkadaş edin ve gez dünyayı. Ancak öyle olur." demiş ve dağdan aşağı inmeye başlamış. Genç, yaşlı adamın dediklerinden arkadaş kısmını anlamamış. Yaşlı adama ne demek istediğini sormaya karar vermiş ama yaşlı adam çoktan ortadan kaybolmuş. Genç ,yaşlı adamın dediklerini dinlemiş ve vadiye inmiş. Etrafını incelerken ona doğru hızla gelen geyik sürüsünden habersizmiş. Yaklaşan seslerle arkasını döndüğü an çok korkmuş. Geyikler ona doğru koşuyormuş ve kendisini ezmek üzerelermiş. Tam bu sırada bir kendini bir atın üzerinde bulmuş. At, onu ezilmekten kurtarmış. Genç çocuk dostunun bu at olabileceğini düşünmüş. Ve atı da yanına alarak gezmeye başlamış. Gerçekten de at ve genç iyi anlaşıyorlarmış. Genç, atına sevgisini verip ona iyi bakarken; at da ona sadakatini verip sırtına alıyormuş. Böylelikle bütün dünyayı dolaşan genç, yaşlı adamın haklı olduğunu fark etmiş. Gencin yaşadıklarını yüzündeki gülümsemeyle izleyen İhtiyar, bir yaş daha aldığını fark etmiş... 

Büyükannem böyle anlatırdı işte...

Herkese tekrar merhaba! Bölüm nasıldı yorumlarınızı alabilir miyim lütfen? Aksiyonsuz sade bir bölüm oldu gibi. Ben de pek böyle beklemiyordum ama ilerdeki bölümler daha iyi olacaktır tahminimce. Pek fazla bilmediğim bir konu olduğu için biraz zorlandım. Umarım güzel olmuştur. Yıldıza basar mısınız bir de.⭐Teşekkürler.

Görüşmek üzere🤗

788 KELİME 



Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jul 11, 2020 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

ÖLÜM MASALIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin