Küçükken sokak çocukları bana buldukları yemekleri getirirdi, o zamanlar içten gülmeyi bilirdim. Güldüğüm zamanlar gamzelerim çıkardı. Beni kardeşleri gibi bilirlerdi, mutlu etmek için ellerinden gelenleri yaparlardı. Onlarla olduğum günlerde aile ne demekti öğrenmiştim. Mutluluk nedir, huzur nedir biliyordum. Sonra biri geldi ve bana beni büyüteceğini söylemişti. Bana aile vereceğini, kardeşler vereceğini söylemişti.
Elbette bir aile ortamı vardı evde, ama hiç birimiz kardeş gibi değildik. Bu teoriyi tabii ki ben yürütmüştüm, çok küçükken böyle bir yalan söylemiştim kendime ve o yalana inanıp on sene, o evde, onlarla yaşamıştım. Güzel zamanlarımız olmuştu, ama ben kendi uyumsuzluğumla o anları bozmuştum. Yaşadığımız ilk beş sene boyunca hiç bir sorunumuz yoktu, ama sonra sinir krizlerim oluşmaya başlamıştı. Ani ataklarım, etrafı dağıtışım nedeniyle üç ay arayla psikiyatri servisinde bir hafta geçiriyordum. Bu halen daha vardı. Özel doktor, ilaçlar, psikiyatri servisi... Bu süreçte yanımda bütün Elzemler vardı. Ben her ne kadar benden nefret ettiklerini düşünsemde iç sesim aksini söylüyordu.
Herbirimiz aynı geçmişe sahip sahiptik. Ailesizdik. Çağın'ın ailesi o küçükken ölmüş, bunu bize anlatırken gözlerinde hiç bir acı belirtisi yoktu. O da benim gibi yetimhanede büyümüş, ama yedi yaşındayken bir aile onu almış. Ona o kadar iyi bakmışlar ki dinlerken özendim, ama Çağın o evden kaçmış. Tekrar yurda dönememiş, korkmuş. Sokakta da yaşayamamış ve iki gün sonra ailesi onu bulmuş. Benden beş yaş büyüktü, o buraya geldiğinde on yedi yaşındaydı. İlk başta ondan korkmuştum, ama Yiğit abi bana ondan korkmamam gerektiğini benim çok güçlü bir kız olduğumu söyleyince ben de onu dinledim ve bana ne zaman kızmaya kalksa ona diklenmiştim. Şimdiki gibi.
"Aferin gerizekalı. Az kalsın ölüyordun."
Çağın bunu söylerken benim gibiydi. Onu bir çok kez kendime benzetiyordum, ama bu sefer daha fazla benziyordu. Şu an nerde miydik? Bilmediğim bir ara sokakta. Bu sokakta Çağın, ben ve Dem'leydim. Yarışlar bitmişti ve ben kazanmıştım. Ama öyle hız yapmıştım ki kendimi durduramamıştım. İkinci turu attıktan sonra yavaşlayıp durdurmuştum motoru. Sonra yarışa katılan herkes bana beş yüz lira verdi. Paraları cebime koyduktan sonra Çağın beni kolumdan tutup bu ara sokağa getirmişti. Bir şey olur diye Dem'de gelmişti.
"Ölmüyordum salak, sadece yarış sardı ve ikinci turu attım." Tabii ki yalandı ve tabii ki inanmadı. Çağın öyle bir kahkaha attı ki iki sokak öteden duyan biri içten bir gülümseme sansardı, ama içten değil.
"Dilhun öyle çığlık attın ki ilk kez bir şeyden bu kadar korktum." Kaşlarımı kaldırdım, o ise devam etti. "Yemin ediyorum ömrüm hayatım boyunca ilk kez bu kadar korktum. Dedim biri bir şey mi yaptı, o değil. Mübarek o kadar hızlandı ki biraz daha hızlansan uçup NASA'yı geçecektin."
Ciddiyetimin bozulduğu an kendimi inanılmaz derecede gülmemek için zor tuttum ve bu onu anladığında daha da sinirlerdi. Gözlerimi ondan kaçırıp Dem'e baktığımda o da benimle aynı durumdaydı. Tekrar Çağın'a baktığımda kendini sakinleştirmeye çalışıyordu. Gülmemi sindirdiğimde anlayışlı bir biçimde yanına gittim ve kolunu tuttum. "Tamam haklısın çok ileri gittim, Azrail'in nefesi ensemdeydi, ama bak hayattayım. Hem bu kadar yaşamamı istediğini bilmiyordum."
Bana öyle bir baktı ki, bir an afalladım. "Sen dünya üzerindeki en katıksız gerizekalısın."
Kulağımdaki sesi duyduğumda Çağın'a baktım. Bana hâlâ aynı şekilde bakıyordu yani o değildi. Dem'e döndüğümde o da bana değişik bir ifadeyle bakıyordu. "Benim salak Açılay."