Duyurular dünya üzerinde her bir hologramik cihazda yayınlanıyordu; Son gemi iki gün sonra kalkacak. Sadece ihtiyacınız olanı yanınızda getirin. Kalan ihtiyaçlarınız gemide karşılanacak ve insan sayısına göre eşit miktara bölünecek. Lütfen uzay aracımızdaki yerinizi doğrulamak için kayıt listelerinde adınız olduğundan emin olmak için kontrol ediniz.
Jimin Sherlock Holmes'un Maceraları kitabından bakışlarını kaldırıp "İsmimiz var, değil mi?" diye sordu. Jungkook kanepenin diğer bir ucunda oturmuş, Harry Potter ve Ölüm Yadigarları kitabının sayfalarını hızlı hızlı çeviriyordu.
"Hm? Aa, şey evet. Uzay aracında farklı görevlere de atandık bu arada ama yataklarımız aynı yerde olacak. Doğum belgesindeki tam isimlerimizi kullandım." dedi Jungkook utangaç bir gülümsemeyle. "Bu yüzden farklı sıralarda kontrole gireceğiz ama içeride buluşuruz."
"İyi." dedi Jimin, bakışları tekrar kitap sayfalarına düştü.
Kontrol zamanı geldiğinde geçişe izin vermiyorlardı, büyük ihtimalle nedeni ışınlanma istasyonundaki taşkınlığı önlemek içindi. Aynı anda bir sürü insanın aynı yere varmaya çalışması sistemde arızaya neden oluyordu. (geçmişte korkunç kazalar olmuştu.) Jimin ve Jungkook gitmek üzere olan son insan kalabalığının içindeydi.
Jimin neden her şeyde hep onların sonuncu olduğunu sorduğunda Jungkook "Yetimiz ya," dedi. "Ondan."
"Doğru doğru." dedi Jimin, Jungkook'un yanına çöktü. İnsanlığın dünya üzerindeki son dakikalarını sayan saati izlemeye başladı. Dünya üzerinde kalan son insanların sosyal düzende de en aşağıda olan, dışlanmış ya da yetim kişiler olması bir bakıma sembolik bir anlam taşıyordu.
Sonunda zamanları geldiğinde kitapları bırakmaya karar verdiler. Çok ağırdılar ve ışınlanma cihazının algoritmasını bozmaya değmezlerdi. Eğer götürmek isteseler kitaplar için bir ışınlanma bileti kullanmaları gerekirdi, ama onlarda sadece iki tane vardı.
"Seninle içeride buluşuruz, tamam mı?"dedi Jungkook. J sırasına doğru hoplaya hoplaya giderken Jimin'e el sallıyordu.
"Tamam!"Jimin de P sırasına girmek için diğer tarafa döndü. Sıralar çok uzundu ve kağnı hızında ilerliyordu. Bir saat olmuştu ama Jimin bir gıdım bile ilerlememişler gibi hissediyordu. Bir adım daha attığında ayağının altında bir şey hışırdadı ve bakışlarımı aşağıya çevirdi. Işınlanma biletiydi. Eğildi ve eline aldı, avucunun üzerinde duruyordu incecik bilet. Aklına bir fikir geldiğinde güldü ve arkasındaki yaşlı adama döndü.
"Lütfen benim yerimi tutar mısınız? Evde bir şey unuttum ve bir koşu gidip almam gerek."
Yaşlı adam kafasını sallayarak dişsiz ağzıyla gülümsedi. Jimin eğilerek selam verdi ve hızla en yakın kapıdan çıktı.
Jungkook sonunda tüm o insan kalabalığından kurtulmuş, hepsini ite kaka yatak odalarına kadar gelmişti. İki yataklı ranza, yatakların başına iliştirilen iki küçük lamba ve günlük hayatlarını devam ettirmeleri için gerekli ihtiyaçlarının olduğu, bir dolap gibi küçücük bir odaydı. Çarşafların üzerinde lekesiz temiz ve katlanmış kıfayet vardı. Hiçbirine dokunulmamıştı. Jungkook zıpladı ve kıvrılan koridora baktı. Üstünü değiştirip Jimin'i aramaya karar verdi.
Yemek salonu karmakarışıktı, Jungkook iki elma aldı ve birini cebine soktu. Diğerini ağzına götürüp ısırdı. Çeşitli masalar ve tekerlekli tepsilerin yanından geçiyordu, kollarını daha önce hiç olmadığı kadar yemekle doldurdu. Sonra hepsini bir masaya bıraktı ve odaya bakındı, Jimin görünürde yoktu. Bir anda midesi düğümlendi, ama bu hissi büyütmemeye çalıştı. Sonuçta gemide on binlerce insan vardı, Jimin'i öyle hemencecik bulamazdı. Tabi bulsa çok güzel olurdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
[✓] Wonder • Jikook • Çeviri
Fanfiction"Biliyor musun, insan üzgün olunca günbatımının tadına daha iyi varıyor." Antoine de Saint-Exupéry, Küçük Prens