Yangın iyice esir almıştı tüm gerçekliği. Çıkmaya çalışıyoruz fakat salonda da peydah olmuş alevler. Kazanamadığı bir kavganın ardından ebeveynini çağırırcasına alevleri çağırmış adeta o ufak korlar...
Dikkatli olmalıydık. Baba bana baktı ve dedi ki "bir çıkış yolu bul! Köpeksin sen yahu!" Yeniden düşünmeye işte o zaman başladım. Temiz havanın geldiği yöne doğru kokladım. Mutfak camı kırılmıştı. Cam parçaları içerideydi. İçeri birisi ya da bir şey girmiş demekti bu. Ama durup düşünecek zamanım yoktu. İki katlı koca ev bir mum kadar kolayca, sanki hiç çıtırdamadan yanıyordu. Ama yangının başladığı yer de orasıydı. Asla cama ulaşamazdık. Baba kapıyı kırmak için tekme attı ve bu kapının kirişlerinin kocaman bir X şeklinde yeniden kapatmasına yaradı. Aradan yalnızca ben sığabilirdim. İçgüdülerim o kadar güçlüydü ki... Kaçmak istiyordum, kaçmak tek amacımdı sanki. O boşluktan kaçıp gitmek için yaratılmıştım. Engel olmaya çalıştım bu doğal yanıma. Pek iyi gitmiyordu bu iç savaşım; ta ki o minicik hıçkırıkları duyana kadar. Ufacık ciğerleri dumandan rahatsız olmuş, öksürüyordu küçüğüm. Koşarak gittim ve benim uyku sepetimi ağzımla sürükleyerek babamın önüne getirdim. Bana soru soran gözlerle bakıyordu ama sorular şu an düşüneceği son şeydi.
İçinde bebek olan sepeti ağzımla sürükleyerek evden çıkardım. Henüz sulanmış ıslak çimlere kendimi attığımda vücudum artık tehlikenin geçtiğini anlamış olmalı... Anlamış olmalı ki artık bayılabileceğime karar vermiş. Her yer karanlık... Önümde kocaman bir ev yanıyor ama alevleri bayılmamdan önceki gördüklerimi aydınlatamıyor. Siyah bir yangın sanki. Ve gördüğüm son şey.; gördüğüm en acı şey evin hayatlar söndüren patlaması... Anne, Baba!