Buz'un çatırdama sesi.. Yürüdüğüm her yerde bu sesin gelmesi nedense beni rahatlatıyor. Ben buzun sesine ya da altımda yüzeyi buz tutmuş okyanusu umursamıyordum. Umurumda olan tek şey karşımda, benden 3 metre uzağımda duran keskin mavi gözlerdi. Aslında tam olarak mavi değillerdi. Daha çok safirin buz mavisi gibiydi.
Gökyüzünü gri bulutlar kaplamıştı. Şunu biliyordum ki az sonra hafiften kâr yağacaktı. Bir rüyadaydım. Her zaman aynı rüya.. Olaylar, mekan, zaman ve hatta karşımda duran beyaz kürklü mahlukatta öyleydi. 5 yaşımdan bu yana bu rüyayı hep görürdüm. Ama bir sorun vardı. Ben ne zaman kardan daha beyaz kürklü, mavinin en güzel tonlu gözleri olan bu kurtda yaklaşsam aniden uyanýyordum.
Karşımda duran bu kurt, bana özlemle bakıyordu. Gözlerinde bir çok anlam ve duygu vardı. Ama en baskın duygu özlem ve koruma iç güdüsüydü. Ona doğru adımlamaya başladım. Ben her adım atışımda ayağımın altındaki buz çatırdıyor, buz tabakasının altındaki sular ayağıma değiyordu. Kurtdun gözlerinde ise ben ona yaklaştıkça korku ve panik ifadellerı yükseliyordu. Aramızda sadece 1 metre kalmıştı. Ve ben bir adım daha attım, kurt'un endiseli iniltisi ile okyanusun dibine gömüldüm.
°~°~°~°~°~°~°
Sıçrayarak yatagımda uyandım. Ben..
Yine aynı rüya, yine aynı aklımdan hiç çıkmayan safir gözler. Yatağımda bağdaş kurarak oturur hâle geldım. Derin nefesler altında kendime gelmeye çalıştım. Bu tür rüyaları hep gördüğüm için alışmıştım ama her seferınde o safir gözler aklıma daha çok kazınıyordu.Gözümü kapattım. Bir ve ya iki saniye kendine zaman tanıdım. Gözlerımı açarak yatağımı toplamaya başladım. Okula gitmem ve derslerıme çalışmam gerektı. Yoksa yine benı bodrum katına kilitler, çok korktuğum karanlikla baş başa bırakırlardı. Aslında artık karanlıktan korkmuyordum. Sadece bende korku duygusu hissetırmıyordu. Lavaboda islerımı bitirip, dolabımın önüne geldım. Her zamanki okul kiyafetlerını giyip, çantamı omzuma astım. Odamdan çıkar çıkmaz evin baş hizmetçısı yanımda bitti. Annemin zoruyla bana bakıcılık yapıyordu.
"Efendim! Kahvaltı sofrası sizi avluda bekliyor."diye konuştu baş hizmetçımız Sena. Kendisi benden çok nefret eden bir kadın. Hatta beni öldürmeye dâhi çalışsa şaşırmam. O kadar benden nefret eder.
"Gerek yok, aç değılım. Eve geç gelicem. Annem sorarsa Kütüphanede olacak de." Diye konuştum soğuk bir şekilde. Ailem beni umursamazlar. Onlar için önemli olan notlarım ve soyadlarını kirletmemem. Çünkü evlatlık edindım. Annem ve ya babam benı çocukları olmadığı için yetimhaneden almışlar. Aslında bu bilgiyi bildığımı bilmiyorlar. Nasıl olduğu konusunda hiç bir fikrim yok ama kulaklarım çok iyi duyabiliyordu.
Sena bana kınayalı gözlerle baktı ve sahte, cilve dolu gülümsemesıyle beni uğurladı. Bahçeden geçerken sağ tarafımda ki avluya bakma isteğı duydum.
Avluda çiçekler rüzgarla dans ediyordu. En sevdığım beyaz güller tüm ihtişamıyle avluyu daha da güzelestırıyordü. Çiçeklerın bittiğı yerde bir şemsiye kurulmuştu. Şemsiyenın rengı âdeta ben buraya ait değılım diye bağırıyordu. Şemsiyenin altına güzel bir kahvaltı sofrası kurulmuştu. Ve Sena kahvaltıya öfkeyle bakıyordu. Diğer hizmetçıler evı temizliyor olacaklar ki Senanın yanında değıllerdı. Senanın güzel ela gözlerı ve siyah saçları vardı. 26 yaşında olsada 22 yaşındaymış gibi gözüküyordü. Benden daha güzel olduğunu kabul ediyordum. Ama kişilik karakterı için aynı düşüncede değıldım.
Bir vakit Senanın mırıldanmaları doldu kulağıma. Nedenını anlamadığım bir şekilde kulaklarım çok iyi duyuyorlardı.
"Al sana kahvaltı! Ben o kadar uğraşayım sen bir lokma dâhi yeme! Gör bakalım akşam seni annene şikayet ediceğım zaman, vah halime diyeceksin!!" Diye masada duran herşeyı yere fırlattı. Öfkesını istedığı kadar çıkarsın. Akşam onun söyleyeceğı şeyler varsa benimde göstereçeğım şeyler vardı.Okul yolunda iken benim gibi okula giden insanlar vardı. Kızlı, erkekli guruplar şekilde konuşarak ilerliyorlardı. Benim okulda arkadaşım ya da konuşabileceğım birisi varmıydı ki? Cevap hayır yoktu. Tek takılmayı severdım. Yalnız olunca işler daha iyiydı benim için. Anayolun ortasından geçtikten sonra okuluma varmıştım. Özel Soykurtlar kolejı...
Bana göre çok gösterışli bir kolejdı. Öyle böyle değıl. Baya baya abartmışlardı. Okulun renklerı siyah ve sarı renkteydı. Ama gecelerı okulun sari boyası florasan gibi parliyordu. Bi de okulda ister forma giyin ister giymeyin serbesttı.
Bana bakanlar ya da bakmayanları ardımda birakarak okula girdim. Ilk istikamet kütüphaneydı. 6 katta olan kütüphaneye gitmek için merdivenli çıkmaya başladım. Sonunda kütüphanenin kapısına gelince kapıyı hafif araladım. Kimse yoktu. Tam tahmin ettığım gibi.
En sevdığım yer olan cam kenarında ki masa ve sandalyeye yerleştım. Ben okulun sessiz ve kitap kurdu öğrencısıydım. Çantamdan Çalıkuşu romanını çıkararak okumaya başladım. Zil çalana kadar kitap okuyacaktım. Kâmran ferideye salıncakta sallanırken evlenme teklifi ediyordu. Feride ise cevap vermiyor tam konuşacak iken okulun zili çalıyor. Kitabı her ne kadarda birakmak istemesemde ayracı arasına yerleştırıyor ve çantamı kapıp sýnýfa koşuyorum. Ortalarda bir yere oturdum ve tarih hocası Emrah beyın gelmesinı bekliyordum. Ona bazi sorularım olacaktı. Bizans donemi ile ilgili. Sınıfta öğrenciler kendi hallerinde iken ilk defa bir ses duyuyordum. Hiç bir defa duymadığım bir ses. Birisi beni çağırıyordu. Ve bu ses bir Ulumaydı...
*****
Merhaba. Yeni bir kurguyle kapınızdayım.okurken bol yorum yapın
olurmu?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Buzlu Safir
WerewolfHayatımı tamamen değiştiren bir ulumaydı. Ben ölen ailemin son alfası olarak hayatta kalmak zorundaydım. Bizler özeldik ve bu başıma beladan başka bir şey getirmiyordu.