Elindeki shot bardaklarının sonuncusunu da silip rahatça soluklandı sarışın genç. Barın açılma saatine doğru yine yoğun bir temizlik aşaması gerçekleşmiş, ve fazlasıyla yorulmuştu.
Elindeki havluyu omzuna doğru atıp taburelerden birine bıraktı kasılan bedenini. Kafasını geriye doğru bırakırken uykusuzluktan şişen gözlerini yavaşça yumdu. Sessizlik eşliğinde huzurla dinlenmeye hazırlanmıştı ki büyükannesinin söylenerek mutfak kısmına girmesiyle bıkkınlıkla kafasını salladı.
"On dakika sonra bar açılacak ve hala işler bitmemiş. Nerdesin sen bücür?"
Yirmi üç yaşına gelmiş bir delikanlıydı Taeyong. Ancak büyük annesi ona her daim 'Bücür' diye seslendirdi. Ve onun yaşlılıktan ötürü çatallaşan sesinden çıkan bu sözcük her seferimde sarışın gencin kalbini yumuşatır, simasında kocaman bir gülümseme oluştururdu.
"Sadece ufak tefek işler kaldı Matmazel Lee. Siz köşenize geçip keyfinize bakın, bu bücürde size sıcak bir papatya çayı yapsın."
Bar tezgahını silen büyükannesinin yanağına bir kaç buse kondurup köşedeki tahtadan yapılmış sallanan sandalyeye oturttu yaşlı kadını. Önüne çökerek eline de minik öpücükler bıraktı ve mutfağa girdi.
Büyükannesi için adeta bir sakinleştirici olan papatya çayı demlenirken duvardaki düdüklü saat çıkardığı gürültülü ses ile barın kapılarının açılmasını haber veriyordu.
Hazırladığı çayı mavi Çinlilerin süslediği kibar fincana döken sarışın genç, hızlı adımlarla barın kapısını açtı. Her gece olduğu gibi çoktan bir sürü insan birikmişti kasabada bulunan tek barın önünde.
Lee Bar, 'Mutluluk Kasabası' adıyla geçen kuzey kasabasının tek ve en sevilen eğlence mekanıydı. Her gün hava karardıktan sonra, saatler onu gösterir göstermez kapılarını açardı. İstisnasız Tanrı'nın her gecesi burada canlı müzikler olur, çeşitli içkiler ve meşrubatlar eşliğinde halk doyasıya eğlenirdi. Üç katlı ahşap binanın giriş katı dans ve içme katı olarak kullanılırken ikinci kat otel olarak kullanılıyordu. Barda tanışıp geceyi hemen bitirmek istemeyenler üst kata geçer, sabaha kadar şehvetli dakikalar geçirirdi. En üst kat ise bar sahibi büyükanne Lee ve torunu Taeyong'un odasının olduğu kat idi. Oraya yalnızca ikisi çıkar, gecenin yorgunluğunu atarlardı.
İçeri giren kalabalık vakit kaybetmeden kurumsallaşmış yerlerine yerleşmiş, canlı müzik çoktan başlamıştı. Sarışın genç bu gece kendine uygun birini bulabilme umuduyla ayrı bir hazırlanmıştı. Giyindiği kumaş pantolonu postallarının içine sokmuş, pamuktan yapılmış, kolları balonlu ve yaka kısmı işlemeli gömleğini de pantolonunun içine sokmuştu. Aynada sarı, kıvırcık saçlarına çeki düzen verip kendini kalabalığa attı.
Saatler birbirini kovalayadursun sarışın genç yine umutsuzluğa kapılmış, soluğu dışarıda almıştı. Cebinden çıkarttığı sigarasını hızla esen rüzgara karşın yakmaya çalışırken gözü, kasabanın patika yolunda ilerleyen yabancıya takıldı. Tepedeki bara doğru adımlayan bu yabancıyı ilk defa gördüğüne yemin edebilirdi çünkü böyle birini görüp de unutması mümkün değildi.
Elinde küçük bir çanta ile çevreyi izleye izleye yavaş adımlarla ona yaklaşan yabancıyı inceledi kısaca. Gökyüzündeki dolunayı andıran bembeyaz teni, ve yine gökyüzündeki karanlığı andıran simsiyah saçları olan hemen hemen kendiyle yaşıt bir gençti. Saçları özenle yapılmış, üzerindeki kıyafetleriyle tam bir soyluyu andırıyordu fikrince.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the devil inside //youngyong
Fanfic"Aslında iyi ile kötü aynıdır Taeyong. Onları ayıran ne zaman karşına çıktığıyla alakalıdır..."