02

26.6K 1.6K 1.1K
                                    

Sarayın altın ile süslenmiş pervazlı camından bahar habercisi olup açan ilk çiçeklerin kokusu buram buram yayılıyordu prensin odasının içine. Huzurlu bir uyku çektiği söylenemezdi, hatta uyuyabildiği bile. Gece sağa sola dönüp durmasından olsa gerek üzerine örtülen ipek saten yorgan yatağından düşmemiş olsa da oldukça dağılmıştı. Uyanmıştı, bilinci de yerindeydi. Buna rağmen gözlerini açmamak için diretiyordu. Fakat odasına giren, kıyafetlerinden orta kesimden olduğu anlaşılan genç adam, perdelerini açmış ve güneş ışığının camdan içeri girmesine izin vermişti.

"Günaydın prensim. Saat 9 olmak üzere, kraliçemiz sizi kaldırmam için ısrar etti. Bugün misafirleriniz varmış. Sizi hazırlamam lazım."

Hala gözlerini açmamak için direten prensin alnına düşen saç tutamlarını camdan giren rüzgar savurmuştu. Bu rüzgar saçını iyice dağıtıvermişti, kapalı olan gözlerinin kapaklarını okşayınca saç telleri rahatsız olmuştu. Yanına gelen hizmetlisi ise baş ucuna gidip üzerindeki ipek saten yorganı kaldırdı.

"Efendim, uyanmanız gerek. Başka bir ülkenin kralı, çok uzak yollardan kızıyla birlikte geliyor. Sırf sizleri görmek için, bu babanız ve anneniz için önemli bir olay. Lütfen daha fazla zorluk çıkarmadan yataktan çıkın."

"Söyle onlara, kimseyi görmeyi düşünmüyorum. Ben istemedim görmeyi, niçin zorluyorlar?"

"Prensim, lütfen zorluk çıkarmayın. Ben yalnız bana verilen görevi yerine getirmekle sorumluyum. Kalkın ve hazırlanmanıza yardım etmeme izin verin lütfen."

Prens yatağın kenarlarından kollarıyla destek alarak doksan derece doğruldu. Bir hizmetlinin gözlerine baktı, bir de oldukça görkemli olan yatağının karşısındaki büyük aynaya. Aynada yansımasını gördüğünde iç geçirdi, insomnia ile baş etmesi yeterince güçtü. Bir de ailesinin tüm isteklerini yerine getirmek için ayrı bir çaba sarf ediyordu. Her bir arzusunu gerçekleştirmeye çalışırken sonbaharda ağacına tutunmak isteyen rengi soluk bir yaprak edasıyla savrulup duruyordu sağdan sola. Hayatı boyunca onların istediği, halkın memnun kalacağı bir prens olmak üzerine şartlandırılmıştı. Daha küçücük bir çocuk iken başlamıştı zorlu eğitimleri. Birçok dil öğrenmiş, zorlu dövüş sanatları üzerine uzmanlaştırılmıştı özel hocalar tarafından. Hayatı, kendi isteklerine göre inşa edilmiyordu. Elinde olup kontrol edebildiği bir durum söz konusu değildi, Kim Taehyung'un hayatı annesi ve babasının ellerindeki kalemler tarafından yazılıyordu. Kim Taehyung ise yalnızca yazılan senaryoyu oynayan bir oyuncuydu. Doğduğundan beri bu böyleydi. Küçüklüğünde hangi oyuncaklarla oynayacağı, hangi kitapları okuyabileceği, hangi dersleri alabileceği... Büyüdüğünde ise kiminle evleneceği. Bu zamana kadar ona layık biri bulamadıklarını söylemişlerdi. Fakat unuturlardı ki Kim Taehyung'un gönlüne razı gelen tek kişi biriciği Jeon Jungkook'tu.

"Peki, zorluk çıkarmamayım sana o vakit. Sen de onlardan farksızsın, benim mutluluğum kimsenin umrunda değil."

Herkesin bakmaya doyamadığı, kendilerininkiyle bir etmeyi düşlediği o dudaklardan dökülen sözler Jeon Jungkook'un kalbini paramparça etmeye yetmişti. Çünkü Kim Taehyung bilse de kabul etmekten hoşlanmazdı Jeon Jungkook'un ona olan sadakatini, saf sevgisini.

"Sözlerinizin hakikat olmadığını siz benden daha iyi biliyorsunuz prensim, benim gözümde en üst safhada tutmam gereken tek şey sizin hoşnutluğunuz, mutluluğunuzdur."

"O halde in aşağı, söyle onlara getirdikleri kızı görmeyeceğimi. Onlar layık görse de ben görmeyeceğim, bunca zaman beni bir kukladan ötürü gördüklerini hatırlıyor musun? 10 senedir benimlesin, bu sorduğum sorunun cevabını herkesten iyi bilirsin."

"Bilirim prensim, bilirim de ikimizin de gücü yetmez bir şey yapmaya. Dünyada herkes bir kukla zaten, hepimizin burada bir rolü var ve onu yerine getirmek üzere doğuyoruz. Ben her zaman buna inandım efendim, o yüzden tek kuklanın siz olduğunu düşünmüyorum."

first grief at twelveHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin