Yine uyandım. O uykunun tatlığı halen üstümdeydi uyumak istiyodum. Okulu, dersleri, kitapları, kalemleri boşverip uyumak istiyodum. Dersin başlamasınada 20 dk vardı kalkıp hazırlanmam zaten 20 dakika kadar sürerdi. Ben böyle planlar yaparken hergün duyduğum o ses yine tepemde hadi kalk! Diyerek beni dürtüyodu. Kalktım elimi yüzümü yıkadım hemen pantolonumu giyindim evin içinde bir taraftan öteki tarafa koşuştururken bir yandanda gömleğimin düğmelerini ilikliyordum. Çeketimi giydim çantamı taktıktan sonra okula gitmeye hazırdım. Hemen ikişer üçer adımlarla apartmandan aşağı indim evimiz okula uzak ama maddi durumumuz iyi olmadığı için yürümek zorundaydım. Artık bıkmıştım o yoldan 4 yıl boyunca aynı evler, aynı kaldırımlar. Oturduğumuz mahalle bir köyü anımsatmıştır bana. Her zaman bir bağırış bir kavga insanların birbirine küfürleri ... Her sabah beynimi ütülüyorlardı. Yine öyle bi sabah ve öyle bi okul yoluydu. Taktım kulaklığımı kulağıma yavaş yavaş okula gidiyordum.. Okula gelmek üzereydim kulaklığımı çantama koydum kıravatımı düzeltikten sonra artık okula gelmiştim. Koşar adımlarla sanki bir aslana yemek olmak istemeyen ceylan edasıyla sınıfa hemen geldim. Kapıyı çaldım ve hoca gelmemişti. Ben uğuşuktum okula geç kaldım ama hoca bendende uğuşuk sanırsam. Bütün hocalar derse çoktan başlamışken bizimki hâlâ yoktu. Bu benim açımdan iyiydi tabi. Geçtim hemen sırama yatağımdan çok sevdiğim sırama. Bunun sebebi okulu sevmemden dolayı değildi tabi o sırada ben çoğu şeyi bırakmıştım. Geçmişimi, yıllarımı, anılarımı, ağlamalarımı, sızlamalarımı. Hayatımı vereceğim kadınımı ben o sırada bıraktım, kaybettim, unuttum. Öldüğüm o sırada ben tekrar dirilmiştim. Sırama ulaşmanın sevinci hocanın gelmesiyle sona ermişti. Yine ders coğrafyaydı. Artis artis geldi sınıfa Günaydın dedikten sonra hemen derse başladı. Bu adamın yıllardır ne anlatmaya çalıştığını anlamamıştım. Şimdide anlamaya gerek olmadığını düşünerek koydum kafamı sıraya. Gece 4 te uyumustum uyku gözlerimden akıyodu. Uyumak üzereyken gıcık o ince sesli ahmet hoca enees ! Diyerek bağırdı. Öyle bağırdı ki kalkıp vurmak geliyordu icimden. Kafamı kaldırdım tek gözüm kapalı saçım dağınık bi şekilde hocaya bakarken benle dalga gecmeye basladı bütün sınıf hocayla birlikte kahkaha atıyodu. En nefret ettiğim seydi başkalarının yanında rencide olmak. O ders boyunca içimden küfrettim, Ahmet hocaya, sarı saçlı uyuz yasemine, gereksiz ömere. Hayatım hep böyle insanlarla ve monotonlukla geçiyordu. Ve birde geçmişin verdiği kırgınlıkla. O olaydan sonra okulu terkettim sakin bir yerlere gidip kafa dinleyip müzik dinleyecektim. Herzaman gittiğim mahsun abinin yanına gittim. O adam beni rahatlatıyodu. İkram ettiği çay sanki çay değilde beni sakinleştirmek için hazırlanan ilaçtı. Mahsun abim yine o sıcak çayından getırdı bana söylediğine göre 6 yıl önce vefat eden kardeşine benziyomuşum. Hep anlatırdı kardeşini ve hep bir pişmanlık yatardı o yüz ifadesinde. Sarhoş bi adam tarafından pıçaklanarak öldüğünü söylerdi ama anlatmazdı nasıl olduğunu. Benımde konuşmaya ihtiyacım vardı. Sordum mahsun abime. Abi anlatsana kardeşin nasıl vefat etti olay nasıl oldu? Mahsun abim içerden elinde bi fotoğrafla çıktı geldi yanıma. Bu işte oğlum bu benim kardeşim dedi. Fotografa baktığımda kendimi görebiliyodum gercekten bana çok benziyordu. Ben fotoğrafa bakarken başladı mahsun abim anlatmaya. 6 yıl önce temmuz ayıydı gece saat 11 gibiydi maçtan çıktık kardeşimle eve gidiyorduk. Birden telefonum çaldı arayan içki arkadaşımdı beni çağırıyodu. Maaşını almış içelim diyordu. Ben kardesime çaktırmadan tamam geliyorum deyip telefonu kapattım. Kardesıme dönerek ben gidiyorum sen eve git diyerek onu eve gönderdim. Aceleyle arkadasın yanına gittim. O gece baya bi içtik. Oldugumuz yerden eve gitmek için çıktım . Aradan yarım saat geçti. Tam o arada arkadaş tekrar aradı çabuk gelmen lazım dedi ne olduğunu sordum kavga ettiğini ve birini pıçakladığını söyledi. Hemen koşarak yanına gittim nefes nefese kalmıştım. İlerde yerde biri yatıyordu. Arkadas yanıma geldi yolda yürürken çarpıştıklarını ve özür dilemediği için vurdugunu söyledi. O yumruk kavgaya dönmüş. Ve arkadaş dayanamayıp pıçakladığını söyledi. Yerde yatanın yanına gittiğimde gözlerime inanamadım. Kardeşim o benim diyerek bağırdım haykırdım ama iş işten geçmişti. İçki arkadaşım benim kardeşimi öldürmüştü. O gece geri dönüp gitmeseydim. Eve gitseydim belkide bunlar olmayacaktı. " diye bitirdi.
Evet oğlum o günden sonra ağzıma içki almadım dedi. Ben bayağı etkilenmiştim. Göz yaşlarıma hakim olamadım. Gözlerimden yaşlar akarken mahsun abim gülümseyerek sende benim hayattaki kardeşimsin diyerek sarıldı. Baya bi muhabbet ettik. Beşinci bardağımı bitirdikten sonra Mahsun abime dönerek;
çay için teşekkür ettiğimi ve eve gitmem gerektiğini söyledim ve oradan ayrıldım. Biraz yürüdükten sonra Eve gelmiştim. Odama geçtim üstümü değiştirdim ve yatağa uzandım. Mahsun abimin anlattığı olayı hala hafızamdan atamamıstım düşündükçe düşünüyordum. Mahsun abim için üzülürken bir yandanda kendimi şanslı hissediyordum. onun kardeşinin yerinde olmak bundan dolayı azda olsa mutlu oldugunu bilmek beni sevindiriyodu.
Başkasını mutlu edebiliyordum ama kendime " ya sen mutlu musun? " sorusuna asla cevap verememistim geçmişte ki o günden sonra.
Mahsun abim temmuz ayında kardeşini kaybetti ben ise kimsenin anlam veremediği, gereksim duymadığı, her zaman saçma olduğunu düşündükleri şeyi kaybetmiştim. Ben benliğimi kaybetmiştim, ben kalbimi kaybetmiştim. Sevmeyi unutmuş, sevenlere karşı çıkmıştım.
Benimde o kimselerden farkım kalmadığını anlayabiliyordum. Ama daha lise öğrencisiydim. Ailemin dediğine göre ADAM! Olmalıydım, hayatımda sadece derslerin olmasıydı. Artık bu saçma acıyı unutmak için bırakmıştım herseyi. Arada bir başım sıkıştıkça yanımda birini istetikçe Mahsun abimin yanına gidiyordum. Yine öyle bir gündü hafif hafif yağmur yağıyordu. Mahsun abim sıcacık çayını getirdi sıcacık tavrıyla . Anlat oğlum dedi. Sende bişey var dedi. Başladım anlatmaya. Her soğuk havada, her yağmur yağdığında aklıma o geliyor abi. Onun için üşümek gibi daha güzel bişey yapmamıştım daha önce . Düşünmüyorum daha doğrusu kendimi kandırıyorum. Aslında aklımdan hiç bir zaman çıkmamıştı. Her tarafata izleri, kokusu, bağırışı, gülüşü, kızışı, yalan sevişleri..
Peşimi hiç bırakmamıştı. Ne kadar düşünmüyorum desemde bilinç altımda yatıyordu, ağzımla yok desem bile hâlâ kalbimin ücra sessiz ve ona sakladığım hasret ve sevgi dolu köşesi onun için ayrılmış prensesini bekliyor Mahsun abi dedim.
Abim durakladı başladı konuşmaya;
oğlum her insan sever. Herkes inkar edip saçma bulsada insan oğlu sever dedi. Ben merakla çayımı yudumlayarak abimi dinliyordum. Abim devam etti, yağmur tanesi bulutundan ayrıldığında isyan eder, bağırır ağlar, ama biz duymayız göremeyiz. Görmek lazım evlat görmek lazım dedi.
5 yaşındaki yetim çocuk babasını görmemiştir ama sever, özler, yeri gelir o baba sevgisini anlayabilmek için başkasına baba der, başkasına sarılır, babasının yerine başkasını koyar sırf babasına benziyor diye. anlamsızca annesine sorar anne babam nerde? Anne ben çok özledim der, dedi ve şöyle devam etti ee peki oğlum 5 yaşındaki çocuk da mı kendini kandırıyor, hayır dedi. Sevgi budur dedi. Hep sevmek dedi. Adam gibi sevmek dedi. Asla unutmamak dedi. Yeri geldiğinde o üzülmesin diye uzaktan sevmek dedi. Sev oğlum dedi. Ağla dedi, utanma dedi.
Bende sevmiştim o yetim çocuk gibi karşılıksız saf sevmiştim.
Yağmur hızlandı sanki benim halime ağlıyordu.
Abimin yanından kimsenin göremediğini görmek için ayrılmıştım. O yağmurda etrafıma bakarak yürüyordum. Bir yanımda sırf o ıslanıp üşümesin diye çeketini 40 yıllık eşine veren bir amca diğer tarafta ise kendini düşünen ıslanmamak için sevgilisinin yanından koşarak kaçan bir genç. Bi yanımda sonsuz sevgi, bi yanımda adı aşk konulmuş oyuncuların iyi olduğu bi tiyatro.
O günden sonra sevdiim, özledim. Gidip söyleyemesemde, uzaktan da olsa sevdim, başkasıyla görmeme rağmen sevdim. Sanırım sevmek bu bıkmadan usanmadan sevmek...

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Desene Seviyorum
RomanceGeçmişin verdiği kırgınlığı ders cıkararak unutmak isteyen bir gencin hikayesi..