chapter 1: he

1.7K 132 123
                                    

Öylece oturmuş, dersin bitmesini bekliyordu Jeongin. Canı iyiden iyiye sıkılınca kalan süreyi saniye cinsinden hesaplayıp geri saymaya başladı. Zil sesi beklediğinden erken çaldı ama bu onu sadece mutlu etti. Bilerek fazladan saniye eklerdi ki erken çalınca mutlu olsun. Bu pantolon ceplerinde para bırakmak, dolaba tatlı saklamak gibi bir şeydi onun için. Tamamen geleceğe yatırım...

Sıra arkadaşına veda ettikten sonra alt kata indi. Onu bekleyen üç Hyung'unun yanına. Hyung'larının sınıfı görüş alanına girince adımları da kalbi gibi hızlandı. Üst sınıfların arasına dalacak olması değildi onu heyecanlandıran, hayır. Yalnızca bir kişi vardı ki, onu düşünmek bile avuç içlerinin terlemesine yetiyordu.

Nihayet kapının önüne geldiğinde kendini toparladı ve sakince açtı kapıyı. Karşısındaki görüntü; asla şaşmayan, bu yüzden de sıradan bir görüntüydü. Yine de uyuyan Han Jisung'un yüzünü örten saçları onu heyecanlandırdı. Pencereden yansıyan güneş ışınlarının parlattığı saçları sonsuza kadar izleyebilirdi, ancak içi giderekten katıldı Hyunjin ve Seungmin'e. Han Jisung kolay uyanmazdı. Yine de, yaklaşık beş dakikadır inatla açmadığı gözlerini Jeongin bir iki dürtüp adını söylediğinde gülümseyerek açtı. Yüzündeki haylaz ifade ile Jeongin'e baktı ve gülümsedi. Hafifçe doğruldu ve kollarını iki yana açtı. Sağa sola sallanırken ''I.n.-ah bana sarılmayacak mısın" dedi.

Jeongin sarılmak istedi ama yine de gülerek başını iki yana salladı. Jisung bozulmuş gibi kollarını bağladı ve dudak büzdü. Karşılığında ise Jeongin başını çevirip sıkılmış iki arkadaşına baktı ve çıkışa yöneldi. Seungmin Jisung'un kalkmasına yardım ederken Hyunjin arkasından yetişip ellerini omzuna koydu ve birlikte paytak paytak yürüyerek koridora çıktılar. Tam o sırada gelen Felix onlara katıldı. Çocukların, öğle arasında buluşup beraber yeme gibi bir alışkanlıkları vardı ve yine Felix'in öğle arasına girmeden önceki dersin son iki dakikası izin alıp tuvalete gitmek gibi bir alışkanlığı vardı.

Her zaman buluştukları kafeye giden yolda Hyunjin ve Jisung önden yürüyordu. Felix ortadaydı, çişini yapmanın verdiği huzurla mutlu mutlu yürüyordu. Seungmin'in yanında, arkada yürüyen Jeongin ise Jisung'un kıçına bakmamak için yürürken zıpladığından havalanan saçlarını izliyordu. Bu süre zarfında kimse konuşmadı. Kafeye vardıklarında adımları otomatik olarak her zaman oturdukları masaya yöneldi. Üniversiteye giden hyungları Chan ve Minho'ya selam verdikten sonra yerine geçti. Jisung'un, ona özel ayrılmış gibi Minho'nun karşısındaki yerini alışını izledi. Acı vericiydi, ama alışmıştı artık.

Garsona sipariş verirken gününün nasıl geçtiğini sordu Chan. "İyiydi" diye geçiştirmekle yetindi Jeongin. Chan Hyung'u aynı soruyu Hyunjin ve Seungmin'e de yöneltirken çok sevdiği o sahneyi görmek için başını sağa çevirdi. Her zamanki gibi Jisung Felix'in yaptığı kurabiyeleri yanaklarına doldurmuş ve Chan'ın sorusuna hazırlıksız yakalanmıştı.

Jeongin'in günleri pek de monoton geçmezdi, bir evde sekiz kişi kalıyorlardı nihayetinde. Ancak gün içinde Jeongin'in içine itildiği birkaç sahne vardı ki onun için en eşsiz anlardı. Buna, her öğle arası yanaklarına doldurduğu yemekle Chan'ın sıradan sorularından korktuğu için sonuna kadar açtığı gözleriyle ürkmüş bir sincabı andıran Jisung da dahildi.

"Ha? Haaa... şey, iyiydi" dedi bir yandan ağzındaki kurabiyeleri çiğneyip bir yandan kafasını sallarken.

Bazen Jeongin'e Jisung'un kendine ait bir dünyası varmış gibi gelirdi. Onu bir saniye kendi düşünceleriyle baş başa bıraksanız oraya giderdi. Ne güzeldi o anlarda; o bir noktaya odaklanırdı, Jeongin ona. Bu dünyayı unuturdu, Jeongin'e ise tüm dünyasının o olduğunu hatırlatırdı.

Tabii üyelerden biri onu hazırlıksız yakalayıp bütün gözlerin ona çevrilmesine neden olunca utanırdı.

Jeongin herkes ona baktığı için içten içe sinirlenirdi. Sonra onun utanmış, başını eğip hafifçe gülümseyen halini görür, bütün sinirinin parmak uçlarından akıp kaybolduğunu hissederdi.

Böyle düşünenin sadece kendisi olmadığını her başını kaldırdığında yeniden fark ediyordu. Minho, ona öyle güzel bakıyordu ki Jeongin asla kazanamayacağının bilincinde olarak daha çok siniyordu sandalyesine.

--------
Selam gençlik, n'aber?

Öncelikle umarım iyisinizdir çünkü ben kafayı yemek üzereyim :/

Neyse bu bölümü bir günde falan yazdım fikri de instadan aldım hugwithanie bakabilirsiniz.

Medyaya yüklemeyi planlıyan bana sadece YouTube'dan video yüklenebilmesi şoku 🙂🔫

Normalde üstünde çalıştığım 30 tane falan kurgu var ama devamı gelmezse kalırım diye yayınlamıyordum. Bunu bir deli cesaretiyle yayınlıyorum çünkü bu da kalsın istemedim.

Video kalp ben aşşırı güzeldi be

Dediğim gibi normalde yayınlamayacaktım ama videoyu istedim benim için attı, yorumlara da gaza gelip "ben buna kurgu yazarım" dedim ve sözümü bozmak istemedim.

Söz verip devamını yazmadığım tüm kurguları şu an ağlıyor ama yapacak bir şey yok.

Bir sürü hatam var, cümlelerim Sabahattin Ali'ninkilerle vs atıyor ve muhtemelen size sıkıcı geldi. Olabilir girdik bir yola eleştiriye açığız, sizi bekliyoruz.

Okuduğunuz için teşekkürler, bir sonraki bölümde görüşmek dileğiyle, sizi sefiyoyum

HEATHER (Jeongsung)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin