''Su gibi aziz ol, kızım'' dedi terini silerken babam.
Sürahiyi alıp merdivenlerden hızlıca indirdim.
Yeni evimiz sıcak bir mahallede küçük bir gecekonduydu. Çatısına uzanan yirmi basamaklı bir merdiven, girişine yakın ufacık bir kömürlüğü vardı. Hemen bitişiğin de ise bir komşumuz oturuyordu. Onların dış kapısı ile bizim dış kapının arasında üç adım yoktu.
Evi aldığımızda çatısı yoktu. Çatının üstü betondu ve demirler de vardı. Babam işyerinden izin almış on gün içinde çatıyı kurup yerleştirmek için bir kaç arkadaşını ve amele -bunu söylemek hiç içime sinmiyor açıkçası- çağırmıştı. Böylece daha çabuk bitirecekti.
Babamın işyerinden aldığı sürede işlerin büyük bir çoğunluğu bitmekle beraber biz de borçlanmıştık.
Evimizi sevmiştim. Tam olarak yerleşmiş ve borçlarımızı da kapatmaya başlamıştık. Aynı haftalar içerisinde yeni bir arkadaşta edinmiştim kendime. Yolun karşısına geçtiğimde dışarı da göz göze geldikten sonra birbirimizin ellerini tuttuk.
" Meraba! Ben Şeyma, bu eve yeni taşındık sende burada oturuyorsun galiba. Senin ismin ne? "
" Ben de Miray. Evet bu evde oturuyorum. Arkadaş olalım mı? "
" Tabiki, zaten bundan sonra hep görücem seni oyunlar oynarız. "
" Tamam görüşürüz. " dedi ve ellerimizi bıraktık. Onu sevmiştim. Esmer uzun saçlı kirpikleri uzun boyu biraz kısa hoş bir kızdı. İyi anlaşabileceğimizi biliyordum.
Bizim evin bitişiğinde ki evdeyse bir kadın ve koca yaşıyordu. Yeni evlilerdi. Ev işlerimiz bittiğinde tam olarak yerlestiğimizde bir akşam bize hayırlı olsun demek ve tanışmak için oturmaya gelmişlerdi.
Geldikleri akşam yemeklerimizi yiyip, çay içtikten sonra o zamanlar çok sevdiğim dışı plastik cam ve içinde su, balık ve sim varmış gibi görünen etrafı turuncu bir bardağım vardı. Babam o hafta bana almıştı. İlk misafirimize de onu göstermek için mutfağa gittim. Bardağı elime alıp heyecanlı bir şekilde içeri girdim. Nerden bilebilirdim içinde az da olsa su olduğunu. Fazla ağır değildi. İçini de kontrol etmek aklıma gelmemişti. Kadına bardağımı gösterip içinde su olduğunu söyledim. Ve bardağı üstüne doğru püskürttüğümde kadın ıslanınca bende şok oldum. Sihirli bardağım banada hokus pokus yapmıştı. Kadın önemli değil demişti. 'Bende şaka yaptığını biliyorum gerçekten su yok sanıyordum. Neyse bir şey olmaz canım. ' deyip yanağımı sevdi.
O günden sonra bize geldiklerini hatırlamıyorum. Zaten bu olay her aklıma geldiğinde beni bir gülme alıyor.
Onlardan sonra aynı eve başkası taşındı. Çok değişik bir aileydi. Karı koca ve üç çocuk. En büyük olanı Ramazan, ortancası Ayşegül, en küçüğü Halit'ti. Evlerinden iki şey hiç eksik olmazdı; kavga ve misafir. Kadın kocasıyla akşamları adam işten geldikten sonra başlarlardı kavgaya. Ama olayın garip tarafı kadın dayak yediği gecenin sabahı kocasını işe yollarken ' Güle güle git kocacım, aman dikkat et kendine emi' derdi tek gözünün etrafı morarmış bir şekilde.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aptal Aşık
Teen FictionDaha hayatın ve erkeklerin gerçek yüzünü tanımadan girdiği günahlar... Allah korkusu zaman zaman bastırırken kendini kandırıp etrafındakileri de uzaklaştırmaya başlıyor. Hayatı erkekler , ders, annesinin babasını aldattığı halde hiç bir şey söyleyem...