İri yarı, sakallı bir adamın onu omuzlarından sürüklediğini fark ettiğinde gözlerini belli belirsiz araladı. Beyaz fayansta sürüklenen kirli ayaklarının görüntüsü midesinin çalkalanmasına sebep oluyordu.
Sarımsı ışıklarla aydınlatılmış koridardan yürüdüler. O an bedeninde ki acı öylesine kuvvetliydi ki, koridor bir anlığına sonsuza kadar sürmüş gibiydi.Birkaç tuş sesi duydu. Ve Sehun sırada ki hamleyi o kadar iyi biliyordu ki adam onu sertçe açılan kapıdan iterken gözlerini sıkıca kapattı.
Bedeni fayanslarla buluşurken bir çıtırdama duyduğuna yemin edebilirdi.Burada ki güzel günleri hayal bile edemeyeceği kadar geride kalmıştı. Ona kibar kibar sorular soran ya da gülümseyen doktorların varlığı artık şaka gibi geliyordu.
Burada ki herkes kafayı yemişti. Asıl deli olanın Sehun olduğunu söylerken aslında hepsinin kafese kapatılması gerekiyordu. Zira Sehun tıp bitirmese bile elektirik vermenin hafızasını yerine getirmeyeceğine emindi. Fakat anlaşılan bunu onlara kimse söyleme zahmetine girmemişti.Bugün 5. günüydü, 6. da olabilirdi. Zaman kavramını tekrar kaybettiği için işkencesinin hangi gününde olduğunu bilmiyordu. Bu süreçte de Jongini görmemişti. Esmer olan nadiren Sehuna gözüküyor, Sehun ona koşar koşmaz yok oluyordu.
Belki de Sehun eski yakışıklılığını kaybettiği içindi. Sonuçta biri yanmış gibi dolaşşa, Sehun da ondan haz etmezdi. Bu düşünce Sehunu bir anlığına eğlendirdi. Her şey netken neden böyle düşünmeye devam ediyordu ki?
Bir süre daha oturduğu yerden beyaz tavanı izledi. Gün ışığını tekrar teninde hissetmek için neler yapabileceğini düşünüyordu. Ayaklarının altında ki çimenin varlığı, parkta dolaşan gürültücü insanlar...
Sehun daha önce bunların bir nimet olduğunu göremediği için kendine vurmak istiyordu.
Uzandığı yerden dirsekleri yardımıyla belli belirsiz yükseldi. Bacaklarında güç bulabilirse yatağına uzanıp yeni işkencesine kadar uyumayı planlıyordu.
Kendisine doğru yaklaşan beyaz sandaletler dikkatini dağıttıncaya kadar düşündü. Bugün sandaletlerinin üstünde mavi çiçekler asılıydı.Sehun onu görmezden gelmeye karar verdi. Burada olmasının bir sebebi varsa bu Jongindi. Jongin yüzünden buradaydı ve şimdi gelmiş deliliğiyle alay ediyordu. Artık her şeyi anlıyordu.
"Benimle konuşmuyor musun?"
Sehun sorusuna cevap vermedi. Uzandığı yerden yavaşça doğrularak çarşafları yeni değiştirilmiş yatağına adımladı. Bedeni öylesine ağrıyordu ki neler olduğunu bilemese dayak yediğini düşünebilirdi.
Yatağına uzandı. Jonginin yaklaşan sandaletlerinin sesini duyabiliyordu.
"Buradan çıkmana yardım edeceğim."
Sehun gülmek istedi. Nasıl yardım edebilirdi ki? Aslında Jongin burada hiç olmamıştı. Kendisinde ileri derecede şizofreni vardı. Sehun bunu biliyordu. Doktorlar bilincinin kapandığını düşündüğü bir an bunu konuşuyordu. Jongini sadece kendisinin gördüğü düşünülünce de olan her şey daha mantıklı gelmeye başlamıştı.
"Sehun. Beni görebildiğini biliyorum."
Bir de bu vardı. Sehunun günlerinin yarısı ya uyumakla ya da doktorlarla beraber geçiyordu. Ve tüm bunlar olurken Jongini düşünecek durumu dahi olmuyordu. Sehun ne zaman Jongini düşünse, Jongin her daim Sehunun dibinde bitiyordu.
Gözlerini kapattı. Jongin hâlâ konuşmaya devam ediyordu. Sesi, kokusu, teni, öylesine gerçekçiydi ki Sehun bir anlığına kendinden şüphe duydu.
"Nasıl?" Diye mırıldandı hemen sonra. Sesinde ki bıkkınlık elle tutulacak kadar gerçekti. "Beni buradan nasıl kurtaracaksın?"
Bir tarafı ayağa kalkıp Jongine gerçek olmadığını söylemek istiyordu. Belki Jongin aslında yolda gördüğü sıradan birinin yüzüne sahipti, belki en yakın arkadaşıydı, belki de kanalları gezerken televizyon da gördüğü bir yüz. Tamamen hayal gücünün eseri olmadığına emindi. Yüzlerce kez doktorların Jongini sormasının yanında, Sehun zaten onu hayal edebilecek kadar yetenekli değildi.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lay down to die // Sekai
FanfictionHiçbir seyirci sahneye fırlayıp Romeo'nun zehirli iksiri içmesine, bildiği halde titaniğin defalarca batmasına engel olmamıştır. Bitecektir korkusuyla aşktan kaçarsan hayattan hiçbir tat alamazsın. Çünkü Romeo ölmeli, titanik batmalı, ama aşk herşey...