aşk neydi?
onu gördüğün an ellerinin terlemesi, kalbinin hızlı bir şekilde, sanki kilometrelerce koşmuş gibi atması mıydı? yoksa onun ufacık bir gülümsemesi için canına kıymak mıydı? hiçbir fikrim yoktu açıkcası. yabancıydım. yabancıydım işte ben bu duygulara. böyle biri değildim ki ben. kimseyle alakam olmazdı benim. umursadığım tek şey haftasonları geç uyanmak olurdu. başka hiç bir şey umrumda olmazdı.
o gün her okul günü olduğu gibi sabahın ilk ışıklarında uyanıp güzelce kahvaltımı etmiştim. üstümü giyip aynaya bakmış ve derin bir nefes vermiştim. çıkmıyordu aklımdan. yemin ederim gece su içmeye kalktığımda bile çıkmıyordu aklımdan. uykudan uyandığım andan itibaren tek işlevim onun gülümsemesini düşünmekti. şaşırıyordum kendime. aşk cidden bu muydu yoksa? şaşırıp kalmak mıydı? bilmiyordum. inanın bana bilmiyordum.
derin bir nefes alıp verdim. aşık olmuştum ve bunun farkındaydım. korktuğum başıma gelmişti. hayır hayır, aşık olmaktan korkmuyordum elbette. doğamızda vardı çünkü aşık olmak. bizler doğardık, büyürdük ve en sonunda gerçek aşkımızı bulurduk. sonra hayatımız tamamen onun üzerine kurulu olurdu. fakat, benim korktuğum şey ona aşık olmaktı. ona aşık olmuştum. olmamalıydım. ama sikeyim, olmuştum işte.
derin bir nefes verip uzun saçlarımda parmaklarımı dolaştırdım. ardından çantamı da alıp kendimi sokağa atmıştım. klasik bir şekilde kulaklıklarımı kulağıma takıp, okula adımlamaya başladığım sırada bir şey gerçekleşmişti. ellerimi korkudan titretecek ve kalbimin göğüs kafesimden çıkacak gibi atmasına sebep olan bir şey.
çünkü ıssız bir sokağın kaldırımında başını dizlerine yaslamış hıçkırarak ağlayan beden youngjae'den başka birine ait değildi.
yanına adımlayp adımlamama konusunda endişe ederken birden her şeyi siktir etmiş kendimi kaldırımda yanına bırakmıştım.
"neyin var?"
heyecandan kısık ve çatlak çıkan sesimle konuştuğumda kafasını kaldırmıştı. sikeyim, ağlamasından bu kadar nefret ederken, aynı zamanda da ağlarken ne kadar güzel olmasını düşünmem nasıl mümkün olabilirdi? sahiden, ilk defa ağlarken bu kadar güzel olan bir bedenle karşılaşıyordum ve tamamen mest olmuş durumdaydım.
hızlıca göz yaşlarını elinin tersiyle silmiş, güzel gözlerini benden ayırıp kafasını aşağı eğmişti. "bir şeyim yok."
gözlerimi dahi kırpmadan onu incelerken ilk diyaloğumuzun heyecanını yaşayıp, aynı zamanda onu ağlatan şeyin ne olduğunu bulmaya çalışıyordum. belki de sevdiği kişi onu hayal kırıklığına uğratmıştı ve o da buna ağlıyordu? aklıma gelen düşünceyle göğsüme kocaman bir ağırlık çökerken dudaklarımın arasından derin bir nefes verdim.
"öyle gözükmüyor. belki de anlatırsan rahatlarsın. aramızda kalacağına emin olabilirsin."
o gün son defa gözlerim içine bakarken kafasını sağa sola sallamış, ardından gitmesi gerektiği hakkında bir şeyler zırvalamış ve çekip gitmişti. bende saatlerce o kaldırımda oturmuş, derin düşünceler arasında sıkışıp kalmıştım.
~~
kantinde arkadaşlarımla oturmuş sohbetin içeriğini dahi bilmiyorken, gözlerim youngjae'yi arıyordu. her öğle yemeği zamanında arkadaşlarıyla oturduğu masada bir tek o eksikken nerede olabileceği hakkında kendimce yorumlama yapıyordum. bugün okula geldiğinden emindim. çünkü tuvalette onun asık olan suratıyla karşılaşmış, kalbimi kocaman bir hüznün kaplamasına engel olamamıştım.
dün ıssız sokakta ağlamasının üstüne daima gülen yüzünün bugün tam tersi şekilde soluk olması eklenince, hayatında nelerin döndüğüne dair olan merakım ikiye katlanmıştı.