Parmaklarıyla direksiyonu sertçe kavrayıp sola saptı Zhan. Aklı başında değildi. Neler olduğunu, nereye gittiğini, ne yapacağını bilmiyordu. Dili varmıyordu gerçekleri söylemeye, düşünmek bile istemiyordu. Olabildiğince kaçmak, yalanlara sığınmak istiyordu. Fakat gerçekler gözünün önünde bir bir dizilmişken, beyninde yankılanırken kaçmak olanaksızdı.
Yan koltukta kaçıncı çalışında olduğunu bilmediği telefonu aldı eline. 'Wang Yibo' yazılıydı. İki kelime kaçmak istediği gerçekti işte. Bugün kendisine, aylarını geçirdiği kişinin yalan olduğunu söylemişti. Şu anki arayan kişi gerçek Wang Yibo'ydu. Kabul etmek istemediği Yibo.
Görüşünü etkileyen gözyaşlarını kollarıyla sertçe sildi ve elindeki çalan telefonun sesine dayanamadığı için direksiyona sertçe vurmaya başladı. Katlanamıyordu. Bırakın duymayı Yibo'nun ona ulaşmaya çalıştığını bilmek dahi istemiyordu.
Korna sesleri işi daha dayanılmaz hale getirdiğinde ekranı kırılmış telefonu camdan fırlattı.
Nereye gitmeliydi? Sevdiğinin şu an peşini bırakması için, onu arkasından takip etmemesi için ne yapmalıydı?
Sürdüğü yer bir uçuruma gidiyordu. Doğru düşünemiyordu. Bir kaç kilometre ötesindeki uçuruma düşeceğini bilmesine rağmen duramıyordu. Ayakları uyuşmuş gibiydi, frene bile basamıyordu.
Arkasındaki araba hızlanıp önünü kesene kadar durmayı düşünmüyordu. Fakat araba önünde durduğunda frene basmayı akıl edebilmişti. İçindeki sevdiği adamı da sürükleyip düşmeyi göze alamamıştı.
Frenin acı çığlığıyla beraber önündeki arabayla biraz sürüklendi Zhan. Durmanın etkisiyle kafasını direksiyona vurmuştu. Kendine gelmesi kısa bir süreyi bulmuştu. Başını doğrultup öndeki arabaya baktığında Yibo'yu gördü. Başının sağ kısmı kanla kaplanmıştı. Elleriyle o tarafı tutuyordu.
Yibo kendisine zarar veren her şeyden korkan biriydi. Onu yaralayacak, zarar verecek her türlü şeyden uzak dururdu. Zhan gibi umursamaz değildi. Saniyeler içinde başka bir arabanın önüne çıkması şaşırılacak şeydi.
Yibo eline bulaşan kanı farkettiğinde ürkmüştü. Alt dudağı titriyor, elindeki kanla başındaki küçük yarayla ne yapacağını bilmiyordu. Gözleri Zhan'ın gözleriyle buluştu. Onun için öncelik Zhan'dı. Önce Zhan'la konuşmalı, ona kendini açıklamalıydı.
Kapıyı kanlı elleriyle açıp dışarı çıktı ve Yibo'nun arabasına koşup kapısını açtı. Zhan, kızarmış gözleri, ıslak yanakları, kurumuş dudaklarıyla tepkisizce kendisini izliyordu. Yibo ellerini tutmak istedi. Her zamanki gibi soğuk olduğuna emindi. Her zaman yaptığı gibi ellerinin arasına alıp ısıtmak istedi.
Kanla kaplı ellerini onunkilere dokunduramadı bile. Ellerine bulaştırmak istemedi. Belki de haketmediğini düşündü.
"Zhan, kendimi açıklamama izin ver." Zhan'ın dolu gözleri bir süre yüzünde gezindi. Ardından ayağını kaldırıp Yibo'nun karnına bir tekme savurdu.
Yibo karnındaki baskıyla geriye doğru sendeledi. Dengesini kuramayıp yere kapaklanmıştı. Zhan arabasından hışımla inip Yibo'nun yakasına yapıştı.
"Herkes olabilirdi. Ama sen... Karşımda duran kişi sen olmamalıydın." Tuttuğu yakasıyla onu kendisine çekip yere vururken sinirden delirmek üzereydi.
Şirketi batıyordu. Her geçen gün daha büyük bir borç bataklığına düşüyordu. Bunun tek sorumlusu gözünden sakındığı sevdiği adamdı. Fakat tüm yakınlıklar, yaşanmışlıklar bir amaç uğrunaydı. Her şey bir yana Yibo onun batması için uğraşıyordu. Bunu nasıl yapardı? Ona karşı durup onun düşüşünü izlemeyi nasıl isterdi?