ihtiyacım olan şey

10.4K 1.2K 5.9K
                                    

parmenides kötülüğün olmadığını söyler. yani kötülüğün olmadığını temellendirir. ona göre yokluk var değildir ve varlıkta çokluk yoktur. bundan da kötülüklerin varlık olmadığını çıkarır.

eminim benim yıllardır en yakınımın sevgilisine aşık olduğum yetmiyormuş gibi bir de felix'in kertenkelesini kaybettiğimi duysa varlık felsefesiyle ilgili söylediği her şeyi geri alır ve antik yunanın yazlık bir ilçesine taşınırdı.

bir sürüngenin gidebileceği her yeri aramıştım. saatlerce aramıştım ama bulamamıştım. kimseden yardım isteyemiyordum ama felix'in gelmesine bir kaç saat kalmıştı ve benim aklıma eski usül "evcil hayvanı değiştirme" fikrinden başka bir şey gelmiyordu.

kimi arayacağımdan da emin değildim aslında. bildiğiniz gibi onca yıllık arkadaşlarımı görecek kadar kendime saygımı toplamam için zamana ihtiyacım vardı. bir de kimseye dünyadaki en basit işi berbat ettiğimi söylemek istemiyordum.

benim iç mücadelem tanrının hoşuna gitmiş olmalıydı ki çok sevgili arkadaşlarım beni aramaya karar verdi. en azından jeongin karar verdi daha doğrusu.

"hyung yarın okula gelmek zorundasın, tamam mı?" selam sabahla başlayan biri değildi jeongin bu yüzden direk konuya girdiğinde şaşırmadım. tabi tam sekizinci kez salondaki koltukların altını kontrol ettiğimden de şaşırmamış olabilirdim.

"neden?" diye sordum kanepemi çekmeye çalıştığım için telefonu omzumla desteklerken. "sunwoo'nun doğum günü ve hepinizi çağırdı. üstelik seninle hiçbir muhabbeti yok ve ben bundan rahatsızım. gelip onunla arkadaş olman lazım."

gözlerimi devirdim ama sebebinin jeongin olduğuna emin değildim. hayvan evde değildi ve ben bunu resmi olarak kabul etmek zorundaydım.

onu onaylamak üzereydim de üstelik. ama kazayla küfür ettim çünkü anksiyete seviyem yavaş yavaş artmayı kesip roket misali artmaya başlamıştı.

"ne oldu hyung?" diye sordu. ve dürüst olmak gerekirse artık anlatmak zorundaydım. birinin yardım etmesi gerekiyordu.

"felix'in aptal kertenkelesi yok."

"ne demek yok?" dedi cümleme karşılık. daha sonra da ben ona bir kaç detayı atlayarak gecemi anlattım. mingi ve kokain kısımlarını atladım yani. kendimden utandığımdan değildi de küçüktü bir kere jeongin, bilmesine gerek yoktu.

küçüktü falan ama yirmi dakika geçmeden kapımdaydı. felix, o geldikten ve benim onlarca kez kontrol ettiğim yerleri tekrar kontrol etmeye başladıktan bir süre sonra grup konuşmamıza gelmek üzere olduğuyla ilgili bir mesaj attı. ben de kertenkeleyi ve diğer her şeyi boşverip avrupaya yerleşme hissimle cebelleşiyordum.

"neden balkonu kapatmadın ki?" diye sordu jeongin. "söyledim sana acelem vardı."

"bu kadar acil nereye gidiyor olabilirsin hyung? hayvanı kafesine bile koymamışsın."

"jeongin acelem vardı diyorum sana." aslında şu an bana yardım eden tek insana bağırmak istemiyordum. ama o beni inatla yalan söylemeye itiyordu. alışık olmadığımdan değildi ama zaten yeterince kötü hissediyordum, bir de ona yalan söylemiş olmamın yüküne ihtiyacım yoktu.

"hyung." dedi ben belki önceki yetmiş üç bakışımda görememişimdir diye mutfak lavabosunun altını kontrol ederken. "burda değil işte." omuzlarımı tuttu ve kalkmama yardım etti.

size jeongin'le ilgili pek bir şey anlatmadığımı biliyorum. ama sorun şu ki jeongin her zaman beklenmedik biriydi. o istemeden ne düşündüğünü anlayamazdınız. yumuşak kalpli ve çok ilgiliydi evet, ama kalan arkadaşlarımın aksine aynı zamanda empati yeteneği çok gelişmiş biriydi de.

someone's someone | minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin