Uyanış

101 4 3
                                    

Gözlerimi açtım. Başım dayanılmayacak kadar çok ağrıyordu. Kalktım ve etrafıma baktım herşey dağılmıştı. Hiçbirşey hatırlamıyordum. Son hatırladığım şey basketbol antrenmanından çıkıp yorgunluktan yatağımda müzik dinlerken uyuyakaldığımdı. Yerde annemle olan fotoğrafımı gördüm. O an annem aklıma geldi. Küçük bir görüntü belirdi gözümde. Annem bana bağırıyordu;

"Sakın odandan çıkma. Hiçbiryere gitme. Seni çok seviyorum." deyip odadan çıkmış ve kapıyı arkadan kilitlemişti.

Dışarısı aydınlıktı. Pencereye doğru ilerledim. Attığım her adımda ayağıma birşeyler takılıyordu. Pencerenin önüne ulaştım. Dışarıya baktığıma pişman oldum. Yerde yatan insanlar görüyordum. Babam salıncağın yanında kanlar içerisinde yatıyordu. Donup kalmıştım. Hayır.. Ağlamak istemiyordum. Kendimi tuttum. Daha sonra ileride ayağı burkulmuş yürüyen birisini gördüm. Amaçsızca yürüyordu. Kırmızı kazağı ve ve kareli eteği çok tanıdık geliyordu. Çünkü o annemdi. Dikkatlice baktım. Bahçede yürüyordu. Daha sonra kafasını çevirdi ve benim olduğum tarafa doğru baktı. Gözlerinin içinde kocaman bir boşluk vardı. Elleri ve ağzı kan içerisindeydi. Babama doğru yaklaştı. Yanına gelince dizlerinin üzerine çöktü.

Tam "Bu kesinlikle annem." diyecekken ağzını babamın karnına doğru götürdü. Karnını açtı ve bağırsaklarını yemeye başladı. Kafamı çevirir çevirmez kusmaya başladım. Berbat bir görüntüydü. Bu annem değildi. Başka birisiydi. Annem olamazdı.

Peki abim neredeydi? Dışarıda yoktu. Herkez ölmüşmüydü. Hayatta kalanlar olmalıydı. Ben tek hayatta kalan insan olmamalıydım. Dışarıda başkalarıda vardı. Buna emindim fakat onlara nasıl ulaşacaktım? Kapım kilitliydi. Tek çıkış yolum pencereydi. Ama üst kattaydım. Çok yüksekti. Bir de dışarıda ne ile karşılaşacağımı bilmiyordum.

Abimde benim gibi odasında olabilir mi diye düşündüm. Kendime bir çanta hazırlamam gerekiyordu. Etrafıma baktım herşey yerdeydi. Su şişemi, iki parça kıyafetimi ve annemle olan resmimi yanıma aldım. Pencereden dışarıya çıktım. Pencereme sıfır olan çatıdan yan odaya Mike'ın odasına geçtim. Camı açıktı ve içerisi boştu. Kıyafetleri, gitarı, kitapları yerdeydi. Daha sonra Mike'ın silahı olduğu aklıma geldi. Çekmecesine koştum ve aramaya başladım. Silah burda yoktu. O kesinlikle kurtulmuştu. Dışarıda beni bekliyordu. Çünkü abim beni arkada bırakmazdı. Benim tanıdığım Mike yapmazdı. Tabi annem gibi olmamışsa...

Yiyeceklerini koyduğu yerden doyurucu şeyler aldım. Pencereden dışarıya çıkarken gözüm Mike'ın beyzbol sopasına takıldı. Demirdi ve ona kesinlikle ihtiyacım vardı. Elime aldım ve pencereden çıktım. Çok yüksekteydim ve aşağıya inecek biryer arıyordum. Borulardan tutunarak inebilirdim. Etrafa baktım. Sakin görünüyordu. Burası müstakil ve az sayıda evin bulunduğu küçük bir mahalleydi. İnsanlar azdı. Borulardan tutunup aşağıyo indim. Etrafıma bakarak olabildiğince sessiz bir şekilde ilerlemeye başladım.

Nereye gideceğimi bilmiyordum. Mike nerede olabilirdi. Aklıma sokağın sonundaki depo geldi. Onunla evden kaçıp oraya gider, bir ateş yakar ve konuşurduk. Depoya doğru ilerledim. Sokaklar bomboştu. Bu benim için iyi birşeydi çünkü ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Koşmaya başladım. Depoyu görmüştüm ve dahada hızlandım. Oraya ulaştığımda kapı kapalıydı. İçeriye girdim. İçeride ateş yanıyordu ve sıcaktı. Burada bir insan vardı ama gitmişti. Isındıktan sonra dışarıya çıktım. Birkaç adım attıktan sonra yanımda bir ölü belirdi. Ayaktaydı ve üzerime doğru yürüyordu. Geri geri kaçmaya başladım. Elimde sopayı gerdim ve omzuna vurdum yere düştü fakat ölmedi. Tekrar tekrar vurdum fakat ölmüyordu. Daha sonra biri elini omzuma attı ve beni kenara itti. Elindeki demirle ölünün kafasını ezdi. Sonunda benim gibi normal birini bulmuştum. Yüzü bandana ile örtülü ve kapüşonluydu. Bana doğru döndü ve hırıltılı kalın sesiyle;

"Küçük serseri." diyerek gülmeye başladı. Bu Mike'tı. Bende güldüm ve ona sarıldım.

"Seni gördüğüme sevindim Mike" dedim.

"Nasıl kurtuldun o cehennem evden?" diye sordu. Biraz yüzü asıldı.

"Orası baya sakin, kimse yok. Yol bomboş ve tabii evlerde." Şaşırmış görünüyördu.

"Neden beni almadan gittin?" diye sordum.

"Kurtulduğunu düşünemedim. Bende hiçbirşey almadan çıkmak zorunda kaldım. Ben kaçarken orası cehennemden farksızdı." dedi. Yüzü iyice düştü. "Hadi! Daha fazlası gelmeden içeriye girelim. Üşüdüm zaten." dedi ve kolumdan tutup içeriye götürdü. Ateşin etrafına oturduk. Eski günlerdeki gibi Mike torbadan avladığı tavşan ve sincapları çıkarttı. Derisini yüzdü ve sopaları içinden geçirip pişirmeye başladı.

"Hatırlıyo musun babamla kavga edip buraya geldiğim günü? Sende peşimden gelmiştin. Beraber gidip avlanmıştık. Ateş yakıp yemiştik. Hatta sen kusmuştun." diyip gülmeye başladı.

"Keşke buraya gelme sebebimiz babamla kavga etmiş olman olsaydı." diye yanıtladım. Biraz durdu ve sopaya bakarak;

"Güzel sopa!" dedi.

"Kimin kardeşiyim." diyerek gülmeye başladım. Mike kapıyı kilitledi. Yorgun olduğunu söyleyerek köşeye çekildi.

"Birşey olursa kesinlikle uyandır." dedi ve uyudu. Anlaşılan gece nöbeti bana kalmıştı. Hiç uykum yoktu. Annem ve babamın o halini hatırladıkça kötü oluyordum. Sadece abimle ikimiz mi kalmıştık? Düşünürken aklıma April geldi. Telaştan onu tamamen unutmuştum. Ağlamaya başladım. Gözyaşlarım yanaklarımdan süzülüyor ve yere düşüyordu. Onu merak ediyordum. Peter, Jhon, David hiçbirisi yoktu. Hepsi ölmemiş olmalıydı. Mike'ın arkadaşları April'in abisi hiçbirinden haber yoktu.

Dışarıdan takırtılar gelmeye başladı. Gelen seslere göre sadece bir tane değildi. Gün doğuyordu ve hemen Mike'ı uyandırdım. Ayağa kalktı ve eline silahını alıp kapıya yöneldi. Bana uzak durmamı söyledi. Elime sopamı aldım ve biraz uzaklaştım. Mike önce duraksadı. N'oluyor diye sordum. Susmamı işaret etti işaret parmağını dudağına yapıştırarak.

"Bunlar ölü değil. İnsan..." dedi.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jan 17, 2015 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Ölü ŞehirHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin