İyi Okumalar...
''Ah, anne canımı acıtıyorsun!'' Arkamdaki baskıyla inledim. Tanrım! Bu elbise beni öldürecek!
''Tamam, çok az kaldı... Ve bitti!'' Annem nihayet elbisemi düzelttikten sonra beni süzdü. Gözleri dolmaya başlayınca iç çektim.
''Çok güzel oldun Lindsay... Gel bak kendine.'' Sağa doğru kaydı ve aynayla aramızdan çıktı. Aynada kendimi süzerken nefesimi tuttum. Annemin zorluklarla giydirdiği beyaz elbisenin üzerinde açık pembe renginde çiçek desenleri vardı.
Saçlarımı annem örmüştü. Bugün seçimler vardı. Annemin neden bu kadar heyecanlandığını anlamıyordum. Bu seçimler her yıl olurdu ve birkaç kişi seçilirdi. İki yıl önce en yakın arkadaşım Melissa seçilmişti. Seçilmesine şaşmamıştım. O, o kadar iyi birisiydi ki Ercus'ların onu seçmesine şaşmamak gerekirdi.
''Hadi gel de şu saçlarını yapalım.'' Annemin sesiyle daldığım düşüncelerimden çıktım.
Gözlerimi devirdim. Bu aradda annem saçlarımdaki örgüyü açıyordu. ''Seçilmeyeceğim anne. Her yıl aynısını yapıyorsun ve ben seçilmiyorum.''
Annem başını iki yana sallarken gözlerindeki umudu görünce alt dudağımı ısırdım. ''Bu sefer seçileceksin Lindsay. Bunu hissediyorum.''
Her yıl olan moral cümlesiydi. Sıkıntıyla nefesimi dışarıya verdim. ''Ben seçilmek istemiyorum. Bunu sana söyledim. Savaş olacak ve ben... Ben bunu yapamam.''
Annemin kaşları çatıldı ama hiçbir şey söylemedi. O an anladım. Babam beş yıl önce Orm'lar tarafından öldürülmüştü. Annem onun intikamını almak istiyordu. Ben de babamın öldürülmesine kızmış ve üzülmüştüm ama elimizden bir şey gelmezdi.
Hızla arkamı döndüm ve annemin ellerini tutum. Ah, hayır. Ağlıyor. ''Anne... Biliyorum, babamı özlüyorsun ve kızgınsın ama babam burada olsa böyle davranmanı istemezdi. Bunu biliyorsun.''
Annemin boğazından acı bir hıçkırık koptu. ''Biliyorum ama ben... Benim gözlerimin önünden onun parçalanmış bedeni gitmiyor Lindsay. Senin bir gün seçileceğini biliyorum. Çünkü sen güçlüsün. Bunu kabullenmek istemesen de öylesin. Babanı sen de o halde gördün ve sen... Sen benim vermem tepkiyi verdin. Soğukkanlılığınla bizi birbirimize bağladın.''
Annem daha şiddetli ağlarken ona sarıldım. Derin bir nefes aldım. Güçlü değildim. Beş yıldan beri her gece babamın cesedini rüyamda görüyordum. Her gece sessizce ağlıyordum. Ben güçlü değildim.
Kapı birden açılınca annem benden ayrıldı ve kapıya arkasını döndü. Göz yaşlarını siliyordu. Ben de bu ara kapıda duran sekiz yaşındaki küçük kız kardeşime baktım. Beni süzüyordu. ''Çok güzel olmuşsun Lindsay.''
Gülümsedim ve ona doğru yürümeye başladım. Pembe elbisesiyle çok tatlı duruyordu. ''Sen de çok güzel olmuşsun Amy. Hadi gel, ayakkabılarımızı giyelim. Tören başlamak üzere.''
Amy'nin elinden tutarak odamdan çıktık. Beyaz ayakkabılarını giydirmeye başladım. ''Seçilecek misin sence Lindsay?''
Başımı iki yana salladım. ''Hayır. Her zamanki gibi törende birkaç kişi seçilecek ve biz evimize geleceğiz.''
Amy başını salladı ve küçük kollarını boynuma doladı. ''Bizi bırakmanı istemiyorum Lindsay.''
Kollarımı onun ince bedenine sardım ve lavanta kokusunu içime çektim. ''Ben de sizi bırakmak istemiyorum Amy.''
Fısıldayışımdan sonra geri çekildi ve kapıyı açıp dışarıya çıktı. Ben de adım atmıştım ki annemin sesiyle durdum. ''Beni de bekleyin.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TEMİZ RUH
FantasyYıl 2109... İyi ve kötü savaşta... Her iki taraf da insanları kullanıyor... Zıt olsalar da ortak tek bir yönleri var... Ruhlar...