¹

147 19 119
                                    

×

shujin / sooshu
soqi / yuyeon
minyeon / mimin

angst

×

•×•

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

•×•

Ellerimizde yarıladığımız sigaralarımız, şehrin ışıklarına bakıyoruz şimdi can dostumla yan yana. O kollarını dayamış ufacık balkonumuzun korkuluğuna, bense beş kuruşluk plastik taburede oturuyorum. Bedenim ona dönük olsa bile ikimizin de gözleri gecenin karanlığında, bakamıyoruz birbirimize, o anlayıştan, bense utançtan.

Iç çekiyorum, kıpırdanıyorum oturduğum yerde. Rahat edemiyorum bir türlü bu kenarı kırık sandalyede, silüetine bakacak gibi oluyor gözlerim ama dönüyorlar karanlığa her denemede, bakamıyorum.

Ağzım aralık kalmış, konuşamıyorum ama yine de. Gözlerim doluyor sadece, akmasın yaşlarım diye sigarama dikiyorum gözlerimi, kırpamadan. Tek nefes çekmemişim, kendi kendine yanıp yarılanmış, ironik geliyor bana biraz, kapanıyor ağzım.

"Ne yapalım, her gece ağlayacak bir şey arayan biz değil miydik?" diyor nefes verirmiş gibi, kalın sesiyle. Gözlerimi kırpmama fırsat vermeden akıyor gözyaşlarım bu sefer.

Cümlenin bana ağır geleceğinin farkında tabii, kısa bir kıkırtı ve alçak sesli bir "Olsun, olsun..." ekliyor çok gecikmeden, hafifletemiyor yine de etkisini.

"Yuqi-", adından sonra kelimeleri güzelce sıralamış olsam da kafamda, ağzıma aldığımda gerisini getiremiyorum, diziliyor boğazıma.
Başını çevirip gözlerini tel tel örten kahkülünün ardından bakıyor bana, gözleri bana değince cildim yanıyor resmen.

Gülümsüyor ağzının kenarıyla, tamamen bana dönüyor, sırtını yaslıyor bu sefer de korkuluğa, onun da gözleri dolmuş, görüyorum saklanmış olsalar da.

Avcumun içiyle ovuyorum gözlerimi, balkonun araları kirli kalmış fayanslarına düşüyor sigaramın külü, toz toz. Ağzımda acı bir tatla ağlıyorum sessizce.

Masadaki telefonununa uzanıyor eli, gözleri hâla üzerimde, telefonu kaldırmadan parmaklıyor ekranı birkaç kere.

Bu ufacık apartman dairesine ilk taşındığımızdan beri bir plak almak vardı aklımızın bir köşesinde, zira ikimiz de retrosunu severdik sevebileceğimiz her şeyin, bu da yine biraz ironikti.

Işin acı yanı, belki de bizi en başından bu duruma düşüren şey hatta, parasızlıktı sadece. Biraz gençlik ve biraz da aptallık, ama en çok parasızlık.

Dokunmatiği bozulmaya yüz tutmuş telefonunu, kırıklarla dolu ekran korumasının üzerinden parmakladı birkaç kere daha, Oskar Schuster'in Thysbe'si durdu, Farid Farjad'ın Sari Galin'i başladı kısık bir sesle, telefonun şarjı olduğu her daim bir arkaplan müziğimiz olurdu.

Yoktu plağımız, müziği youtube'dan açmak geliyordu elimizden sadece. Kapadım gözlerimi bir an, şükrettim. Plağın yokluğunu çektirmiyordu bize hiç, hoparlorü de bozuktu belli ki telefonun, tatlı tatlı cızırdıyordu müziğin eşliğinde.

"Shuhua." adımı ondan duymak getirdi beni kendime, açtım gözlerimi tekrar ânında. Zar zor yutkunduğunu gördüm, o da aşkı tatmış zamanında bütün acısıyla, 'ağlama' demeye kıyamıyor bana.

Biz bu hâle nasıl geldik?

Can dostum, nasıl geldik?

Birkaç yıl önce, en yakın arakadaşımla, belki ikimizin de hayatının en kötü kararı olacak eylemi gerçekleştirmiş, liseden mezun olduğumuz gibi sigara kokulu bir apartmana birlikte yerleşivermiştik.

Gururluyduk ikimiz de aşık olmadan önce, ailemizden gelen yardım tekliflerini reddediverdik bir kez bile düşünmeden, gençtik, salaktık biraz da.

Ben 'bir yıl ara' verme kararı almıştım üniversiteye geçmeden önce, Yuqi ise devlete bağlı bir güzel sanatlar üniversitesine girivermişti. Benim bir yılım uzayıp silikleşti, takvimlere küstüm zaman içinde.

Ben yazardım, o şairdi, kendimi bilemem ama hâla daha öyledir kendisi, başka meslekleri hakaret gördük kalemimize, amaçları kalemimizi yaşatmak olsa bile.

Yazıyorduk bulduğumuz her kağıdın bir köşesine, sanatımızı ara sayfalarından birinde, küçücük bir kutucuğun içinde yayımlayan gazetelerden aldığımız iki üç kuruşla bir ömür geçmeyeceğini anlamamız maalesef uzun sürmedi.

Yuqi gün içinde derslerinde oluyordu, ben de sanatımızın yanına yöresine iliştirildiği öteki kutucuklardaki iş ilanlarına bakıyordum gazetelerde, durumumuz ne kadar zorlaşırsa zorlaşsın yediremedim kendime, en sonunda Yuqi girdi yarı zamanlı bir kasiyerlik işine. Küstüm ben
de yazar gururuma işte o gece.

Bir kere bile kızmadı, laf etmedi bana, can dostum benim, kızsaymış keşke, gelmeseymişiz bu hâle. O konumdan düşüşümüz yavaş olmuştu lakin, biz zaten elimize kalemi ilk aldığımız gün başlamışız düşmeye.

•×•

•×•

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

×

Arkadaşlar son kez yeniden yayımlıyorum bu sefer devam ettirirsem çok güzel olacak hadi bakalım.

×

sabahın sonu | shujinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin