Hemen karşısında durup kendine silah doğrultmuş olan genç adama korku dolu gözlerle bakıyordu Seok Woo. Onu tanımıyordu fakat kim olduğunu biliyordu. Kim Chanmi demişti, ablam demişti.
Hayatındaki en büyük baş belası -Baek Juho'dan bile daha büyük bir belaydı bu- olarak gördüğü biriydi Kim Chanmi.
Her şey beş yıl önce başlamış, ve dört yıl önce sona ermişti.
...
Bir kız vardı, genç ve güzel bir kız. Kim Seok Woo gibi birine kalbini kaptırmış olan bir genç kız.
Bilmiyordu o kız, aşık olduğu adamın aslında nasıl biri olduğunu. Ne tür bir belalı olduğunu. Yalnızca saf duygularla peşinden koşuyor, masum hayaller kuruyordu onunla alakalı.
Seok Woo'nun ise umrunda değildi Kim Chanmi. Yakışıklı, çekici yüzü ve sahip olduğu dudak uçuklatacak serveti sayesinde o güne kadar yalnızca bir değil, onlarca kız dolanmıştı peşinden. Ve bu da onlardan biriydi yalnızca onun için. Birkaç sefer yüz vermeyip tersleyince ortadan kaybolacağını sanmıştı.
Fakat Kim Chanmi'nin duyguları yüzeysel değil, alabildiğine derindi. Vazgeçmek istese de yapamıyor, gitmek istese de yeniden geri dönüyordu her seferinde. Ve her döndüğünde, mutlaka elinde bir demet çiçek barındırıyordu. Hiç sekmez, hep aynı demetten. Turuncu, sarı, yeşil ve gri çiceklerden oluşan, oldukça canlı ve taze görünen bir demet. Ve her zaman Seok Woo tarafından görmezden gelinen bir demet.
Yine o sefelerden birinde, bir demet çiçekle birlikte takip etmişti onu. Seok Woo da bilmiyordu gerçi, onu takip etmeyi nasıl başardığını. Fakat bir şekilde başarmıştı işte.
İşin kötü tarafı ise, bunu oldukça yanlış bir zamanda başarmış olmasıydı. Zira o gün, Seok Woo'nun çok tehlikeli bir adama dönüştüğü günlerden biriydi; işine yarayacak bazı mühim bilgileri öğrenmek için kaçırıp bağladığı bir adamı konuşturmak için işkence ediyordu tam da o sırada.
Saklandığı yerin ardından seyretmişti bütün bunları Kim Chanmi. Hayal kırıklığıyla dolu hayretini bastırmak için elini ağzına kapamış olsa da gözyaşlarına çare yoktu, bir bir akıveriyordu yuvalarından.
O anda anlamıştı, yanlış adama tutulduğunu. O adamın ne kadar tehlikeli olduğunu, onun peşinden koşmaya devam ederse kendi canının dahi tehlikeye gireceğini.
Sessizce ayrılmaya çalışmıştı oradan, bir an önce kurtulabilmek adına. Fakat adımlarının gereğinden fazla gürültülü olması ve elindeki çicek demetinin hışırtısı ele vermişti onu. Yalnızca bir dakika sonra karşısına dikilmişti Seok Woo.
"Ne yapıyorsun burada?" diye sormuştu tehditkâr ve ürkütücü bir şekilde.
Bütün gözyaşlarını çoktan silmişti Chanmi, ardında iz bırakmayacak şekilde. Belalı bir adama aşık olup bir yıl boyunca peşinden koşabilecek kadar aptal olabilirdi ama o anda canını kurtarmak için rol yapamayacak kadar aptal değildi. Zoraki de olsa gülümsemeyi başarmıştı.
"Ah, ben de seni arıyordum. Buralarda olduğunu görmüştüm fakat bulamadım bir türlü..."
Az önceki adam yüzünden tepesi atıktı zaten Seok Woo'nun, lafı dolandırmalara dayanamayacak bir haldeydi. "Neden buradasın?" diye üstelemişti gergince.
"Şey... Bu çiçekleri vermeye gelmiştim." Elindeki demeti ona doğru uzatırken masum bir ifade takınmaya çalışmıştı Chanmi, Seok Woo'yla her bir araya gelişinde olduğu gibi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
summer breeze, sf9+gidle ✔
Fanfiction... SF9 × (G)I-DLE ... Jeon Soyeon'un ikazına kulak asmamak, Baek Juho'nun son 4 yıldır yaptığı en büyük hata olmuştu. [Ship yoktur.] ... start: 221020 finish: 121120 #1 - soyeon