Iyi okumlar...
Ben Paris Katherine Evans, 17 yaşındayım ve....şu an bana hiç bir anlam ifade etmeyen altın rengi bir elbise giyiyorum Herşey çok hızlı gelişti ve bir kaç saat sonra içinde bulunduğumuz dünyanın prensiyle evli olacağım. İçimden ağlamak geliyor ama ağlayamıyorum etrafimda bir sürü hizmetçi kız var ve eminin hepsi benim yerimde olmak istiyodur ama ben.... belki de iyi biridir belki beni sever diye düşünmeye zorladim yine kendimi ama olmadı. Onun hakkında yazılan çok şey var. O sadist... O acımasız ve...ve kimseye şefkat göstermeyen. Bu düşünceler beynime kazınmıştı sanki. Her geçen saat ölüme bir adım daha yaklaşmışım gibi geliyordu. Cehennem beni bekliyordu sanki..fısıldıyordu...gel.
O anda beni düşüncelerimden koparan ve yerimden sıçratan şey kafama takılan toka mıydı çalan kapi mıydı bilmiyorum ama sadece gelenin Lyra olmasını umdum. Etrafımdakilere baktım ama nasıl baktım bilmiyorum çünkü kalbim gereğinden hızlı atmaya ve başım dönmeye başlamıştı. Kadınlardan birinin kapıya doğru yürüdüğünü gördüm.Yüzümdeki tüm kasların büzüşerek kapıdan girecek kişiye kenetlendiğini hissedebiliyordum ve tam o an içeri girişini gördüm. Neyse ki giren benim kardeşim gibi olan arkadaşım Lyra'ydi. Kısa süreli bir rahatlama hissettim ama sonra anın farkına varıp yeniden odanın kasvetine katıldım. Lyra beni gördüğünde gözlerini kocaman açtı. "Hey...bu...bu benim biricik arkadaşım Paris Katherine Evans mı?...Çok güzel olmuşsun...her zamanki gibi " dedi ve ağlamaya başladı.
Evet o sulu gözdür. Ama onun bu dedikleri biraz da olsa rahatlatmıştı. En azından güzeldim. Ama bunun bana faydası değil zararı olacak bence prensle aynı odadayken. Bunları düşünürken gözlerimi sıkıca kapadım...bir daha açmamak üzere ve yanağımdan bir yaşım aşağı doğru düştüğünü hisseder hissetmez Lyra'nın da kollarını boynumda hissetmem bir oldu. Beni sever evet hemde fazlasıyla. Ve bu durum bana geldiği kadar ona da ağır geliyordur eminim. "Şşt....çok güzel oldun dediğim icin mi ağlıyosun? Yoksa annen kadar yaşlı mı görünüyorum?" dedi. Hafifçe gülümsedim. Beni her zaman bi şekilde güldürdü zaten. Bende ona sende cok güzelsin,iyi ki varsın demek istedim ama ağzımdan hic bişey çıkmadı. Ben eski Paris'i istiyordum. Yaşama sevinci elinden alınmamış Paris'i. Cehennemin kapılarından girmek üzere olan ve değişmekten korkan Paris'i değil.Ama kendime burda bir söz veriyorum. Dünya benim gülümsememi değil gülümsemem dünyayı değiştirecek ve güçlü olacağım. Ne pahasına olursa olsun ayakta duracağım ve bu savaşa devam edeceğim. "Unutma bi gün bizde bu karanlıktan kurtulucağız ve güzel bi hayatımız olucak...Sadece zamana ihtiyacımız var tıpkı eskisi gibi olmak için sadece zaman." Bunları söyledikten sonra gülümsedi. İnsanın en yakın arkadaşının zorla gülümsediğini görmesi ne kadar kötü bir şey. Şu an düştüğümde ağladığım zamanlara kızıyorum.Ne kadar basit bişey için ağlıyomuşum. Şimdide düştüm, ama bu sefer ağlamayacağım. Ve ne yaparsam yapayım..özgürlüğümüz için.
Lyra'ya sarıldım beni bırakma der gibi sarıldım ama yeniden kapının tokmağı kaldırılıp geri yerine düşünce kalbimde onunla birlikte kalktı sanki ama inmedi. Soluğum kesilmişti. Etraftaki her şey karanlık gelmeye başladı. Sanki sonsuz bi uçurumdan aşağı itiliyormuş gibi hissettim. Lyra beni kendinden ayırdı ve çıkmadan önce son kez gözlerime baktı, "Güçlü ol kardeşim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gökkuşağının Kızları
Fantasy"Çabuk hazırlan gidiyoruz." dedi her zamanki emir verici sesiyle. Yüzüne boş boş baktım.Aslında neden,nereye gibi bir sürü soru sorardım ama dün geceden sonra sesini bile duymak istemiyordum o yüzden sadece "Her nereye gidiyosak Lyra'yı almadan bi a...