"zoro, beni seviyor musun?" temmuz güneş'inin yerini ay'a devretmesini bekleyen sarı taç yapraklı ayçiçekleri yüzlerini güneş'ten yöne, doğuya, doğru çevirmiş; ayçiçekleriyle beraber toprağa tutunan ve besin ihtiyacını karşılayan uzun, yeşil renkli çimenler ise harıl harıl çalışan karınca sürülerine gölgelik ederken, bir yandan da bir rüzgarın esmesini ve başlarını başka bir yöne doğru çevirebilmeyi düşlemişti. oysa bu isteğin katiyen gerçekleşmemesi üzerine ısrar eden karahindiba tohumları annelerinden uzak bir yere ayrılmayı istemiyor, tutunabildikleri kadar sıkı, ince gövdeye tutunuyorlardı. işte; uğur böceklerinin kelebeklerle yolculuk ettiği, solucanların bazen küçük deliklerinden başlarını çıkararak etrafa bakınmayı istedikleri, çekirgelerin çimenleri geçmek istercesine daha da yükseğe zıpladıkları, dev arsadaki kalın gövdeli meyve ağaçlarının altına her gün olduğu gibi oturmuş, iki küçük oğlandan kara saçlı olanı sormuştu bu soruyu, temmuz güneş'inin kavurucu sıcağıyla birlikte terden su olmuş haliyle.
"luffy, bu çok saçma bir soru olmadı mı? seni değil de kimi sevebilirim ben?" zoro isimli oğlanın saçları ne üzerinde oturduğu çimen kadar açık, ne de kendisine gölgelik eden ağacın gür yaprakları kadar koyu bir tona sahipti. bu iki tonun ortasında kalan yeşil renkli saçları o kadar kısaydı ki ne kadar rüzgar savurursa da savursun, hayatta birbirine dolanmaz ve karman çorman olmazdı ince saç telleri.
bacaklarını tamamiyle yere uzatmıştı ve boyu yanındaki oğlana kıyasla daha uzun olduğundan dolayı ayak uçları, gölgenin dışarısına çıkmış hafif güneş yüzü gördüğünden dolayı da kızarmıştı fakat zoro'nun bunu sorun edermiş gibi bir hal takındığı söylenemezdi. öyle ya, zoro esmer tenli bir oğlandı. sebebinin genetik olmasından çok güneş'i sevmesinden dolayısıyla olduğu su geçirmez bir gerçekti. güneş'i sever, yağmurlu havalardan nefret ederdi ancak aksine, yanındaki luffy isimli oğlan güneş'ten nefret eder ve buğday renkli teni azıcık güneş ışığı görse kızarıp, cayır cayır yanardı. haliyle zoro, luffy'nin böyle bir durum içerisine girip, acı içerisinde sızlanmasını istemezdi. bu yüzden onu her gün bir kolu arasına alıp, olabildiğince güneş'ten koruyarak bu kalın gövdeli meyve ağacının altına getirirdi.
"annem dedi ki.." aynı zoro gibi, avuç içlerini yere dayandırmış ve sırtınıysa ağacın kahve rengindeki gövdesine dayandırmış luffy isimli oğlan, başını yavaşça solunda kalan zoro'ya doğru çevirdi. gözleri de saçları kadar kara olan bu oğlanın, gözbebekleri neredeyse yok denebilirdi. elbette ki gözbebeği olmayan bir insan görülmüş değildi ancak luffy'nin gözlerinin rengi o kadar zifiri siyahtı ki gözbebekleri kamufle olmuş ve neredeyse kendisini görünmez etmişti. bu iki minik kara delik kadar siyah ve dibi yokmuşçasına karanlık olan irislere doğru, kendi kısık gözlerini çeviren zoro; luffy'nin cümlesinin devamını getirmesini bekledi. ".. birbirini seven iki insan, büyüyünce evlenirmiş."
kısık gözleri, kabuğundan dışarıya başını ve ayaklarını çıkaran bir kaplumbağanın hızıyla yarışır halde iken, luffy'nin sol gözünün altındaki dikiş izli yarasında bir kaç tur attı irisleriyle zoro. evlilik hakkında, yanındaki oğlana kıyasla daha fazla bilgi sahibi olduğu kesindi çünkü luffy hem kendisinden yaşça küçük bir oğlandı hem de o kadar saf bir çocuktu ki. kolay bir iş için, çocuktan şekerini kapmak kadar basit olacak, denilir ya; o çocuk kesinlikle luffy idi. zoro, dudaklarını birbirine bastırarak, yanaklarının kızarma ihtimalini geçici olarak en aza indirmeye çalışıyorken, luffy bir soru cümlesi ile geri döndü.
"büyüyünce benimle evlenecek misin, zoro?" luffy iri ve dairesel şekildeki gözlerinin, göz kapaklarını defalarca kez indirerek, gözlerini kırpıştırıyorken; yüzünüyse zoro'nun tam burnunun dibine kadar sokmuştu. bedenini geriye doğru çeken zoro, gözlerini kaçırdı ve bir eli ile kafasını kaşımaya başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
temmuz güneşi ‹zolu›
Fanfictionwattpad türkiye'deki ilk zoro x luffy (zolu) kurgusu. "zoro, büyüyünce benimle evlenir misin?"