Adımları olabildiğince hızlı atıyordum. Neden mi? Tahmin edin. Acaba koşucu muyum yoksa işine yetişmeye çalışan bir ceo mu?
Hayır ben okula geç kalmış olan üniversite 2. sınıf öğrencisiydim. Gerçi artık bu duruma alışmıştım. Hatta yalnız ben değil herkes. Bu nedenle kendimi daha az tedirgin hissediyordum.Ama bugün bu kadar hızlı ve endişeliydim çünkü Profesör Bay Park'ın dersi vardı. Aghh o artık bunamış, suratsız adam.
Neyseki hızlı olmama değmişti. Okula girdiğimde koşa koşa Edebiyat fakültesine gitmiştim. Fakültenin basamaklarını ikişer ikişer çıkarak kendime vakit kazandırıyordum.
Sınıfa geldiğimde Bay Park çoktan derse girmişti. Ancak arkası sınıfa dönük olduğu için şansımı denemek istemiştim.
-"Olduğun yerde kal Jisung!"
Ama bende o şansın s'si bile yoktu. Adımlarımı ne kadar sessiz yaparsam yapayım beni fark etmişti. Arkasını yavaşca dönüp yavaş yavaş yanıma geliyordu.
Şu an gerçekten ecelimin geldiğini düşünmüştüm. Karşıma gelip bana yine o somurtkan ifadesi ile bakıyordu.
"Aishh! Benim eski öğretmenlerim şu an olsaydı seni çoktan kapı dışarı etmişti biliyor musun?"
Evet senin gibi tarihi eser adamın zamanı kim bilir ne kadar karanlık bir çağdır.
"Sana göstermiş olduğun tolerans ve inceliği kimseye yapmamıştım. Ama neden biliyor musun? Çünkü seni çok eski zamanlarda beni zorbalıktan ve dışlanmaktan koruyan arkadaşıma benzettip ister istemez yumuşuyorum. Ve isimleriniz bile aynı. Aishh bunu sana neden anlatıyorum ki? Yerine geç ve lütfen biraz erken gelmek için çabala!"
Son dediği şeyleri söyler söylemez hızlıca yerime geçmiştim. Yanına oturduğum Seungmin bana sitem edercesine bakıyordu.
"Neden aramalarıma cevap vermiyorsun? Seni kaç defa aradım."
Şaşkınlıkla birlikte elim hızlıca deri ceketimin ceplerine gitmişti. Telefonumu alıp hızlıca tuş kilidini açıp arananlara bakmıştım. Vee inanamıyorum 21 cevapsız arama ve 13 mesaj vardı. Hepsi Seungminden gelmişti.
"Hey... Benim için bu kadar endişelendiğini bilmiyordum."
"Cıvıklık yapma. Ayrıca bu kadar rahat olma. Park Jinyoung senin yüzünden sinirini bizden çıkarıyor."
"Uuu tamam sen rahat ol."
"Aigoo bu çocuk... Neyse bugün planladığımız gibi geliyorsun bize değil mi?"
"Elbette. İlk defa Kim Seungmin evine gideceğim. Bu fırsatı asla kaçırmam."Birbirimize kısa süreli sırıtma gönderdikten sonra dersi dinlemeye devam etmiştik.
Okuldan çıktığımızda hava az da olsa kararmıştı. Birlikte metroya binmek için ilk defa aynı yere gidiyorduk. Benim evim aslında okula yakın olduğu taşıt kullanmadan yürüyerek geliyordum. Zaten bu yüzden okula geç kalıyordum.
Metroya bindikten sonra sessizlik çökmüştü. Daha sonra boş yer bulup oturmuştuk. Aradan kısa bir süre sonra köşeden gelen anons ile Seungmin hareketlenmişti. Ben de geldiğimizi düşünerekten onunla birlikte hareketlenmiştim.
Metrodan indiğimizde hava tamamen kararmıştı. Hızlı adımlar ile Seungmin'in evine gelmiştik.
Eve geldiğimizde Seungmin'in annesi bizi ağırlamıştı. Gayet tatlı ve nazik bir kadındı. Dışarıda görsem, Seungmin'in annesi olduğuna asla inanmazdım.
Birlikte Seungmin'in odasına çıkıyorduk. Odaya çıkarken merdivenlerde galiba Seungmin'in dedesi olacak adam ile karşılaştık. Adama çekingen bir şekilde selam verdikten sonra yukarı çıkmaya devam ettim. Ancak yaşlı adamın put gibi kalıp ardıdan benim üzerimden dediği şeye durup kulak verdim.
-"İşte o gün geldi Jisung. Bugün kaderinin değiştiği gün. Bunu sadece sen, ben ve Minho biliyor."
Dediklerinden pek bir şey anlamasamda korkup yukarıya çıkıp odaya girmiştim. Seungmin benden saniyeler öncesinden odaya girdiği için yaşlı adamın dediklerini duymuştu.
"Dedem için üzgünüm. Yaklaşık 55 yıl önce erkek kardeşi Minho'nun bir erkek ile kaçmasını gördükten sonra kafası pek iyi değil."
"Ama adımı söyledi."
"İşte onu bilmiyorum dostum."Seungmin benimle konuşurken ayrıca yatağın önündeki sandıktan bir şey arıyordu.
"Lanet neredesin."
"Hey sen ne arıyorsun."
"Sana uzun zamandır göstermek istediğim bir şey var ama onu şu an bulamıyorum. Galiba çatı katında. Beni bekle burada yukarı çıkıp geleceğim."
"Acaba ben de gelsem bir sakıncası olur mu?"
"Olmaz tabii. Gel birlikte arayalım."Seungmin'in aramak istediği 60 lardan kalma bir pikapmış. Birlikte yukarı çıkıp onu arıyorduk. Çatı katı çok büyük olduğu için aramak çok da kolay değildi.
Gerçekten etraf çok dağınık ve karanlıktı. Onu nasıl bulacaktık ki?
Ancak pikabı ararken parlak bir nesne gözüme çarpıyordu. Merak edip elime alacakken Seungmin beni durdurmuştu.
"Ona dokunma dostum. Dedemin en kıymetli eşyasıdır. Bu arada ben diğer tarafa bakacağım tamam mı? Sen de buralardan arayabilirsin."
Başımla onaylayıp. Aramaya devam etmiştim. Ama aklım fikrim parlayan o nesnedeydi. Bir de Seungmin'in dedesinin ise gerçekten merak edilesi bir şey olduğu kesindi.
Arama işini kısa kesip o nesnenin yanına tekrar gitmiştim. Etrafı kolacan edip hızla o nesneyi elime almıştım. Ve bir kolye mi!? Evet bir kolye olduğu baştan kesindi, ama bu kadar parlaması biraz tuhaftı.
Elimle kolyeyi biraz okşamıştım. Bu okşamam ile kolyeden bir büyük ışıltı gelmişti. Hızlıca kolyeyi yere atıp, geri geri gitmiştim.
Seugmin'in yanına gidecektim ancak onu bulamıyordum. Ayrıca etraf dakikalar öncesine göre daha farklıydı. Daha az önce odanın içinde bir sürü kutu varken şimdi hiç kutu kalmamıştı. Bu beni korkutmuştu.
Kapının açılma sesini duymuştum. Seungmin olduğunu düşündüm.Kapıya doğru koşarcasına gittim. Kapı açıldığında bu evde hiç görmediğim ve tuhaf giyinimli bir çocuk vardı. Bana asice ve fevri bakıyordu.
Ona sen kimsin dememe gerek kalmadan içerideki ses ile öğrenmiştim.
-"Yukarıda biri var mıymış Minho."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
My True Love Is In The 60s. [Minsung]
FanfictionGerçek aşkım neredesin mi yoksa gerçek aşkım ne zamandasın mı? Başlangıç:110920 Bitiş:?¿