Chapter One: i promise, i'll remember

37 7 16
                                    

( Lütfen şarkıyı belirttiğim yerde açın şayet erken biterse bir daha açın. Bunu dinleyerek yazdım bu bölümü.🤎 )

20.09.2015

"Taehyung, Taehyung!"

Bilindik bir ses uyku halindeki bilincime bir set çekip beni uyandırdığında dudaklarım kaçınılmaz bir küfürle aralanmış, kafamı sertçe yastığa vurmuştum birkaç kez.

 "Taehyung, kalk hadi!" Kolumda hissettiğim soğuk bir el vücudumu şiddetli bir deprem gibi sarstığında öfkeyle doğruldum yatakta. "Jeongguk," dedim dişlerimin arasından sakinleşmeye çalışır gibi konuşurken. "Daha dışarıda gün aymamış, siktiğimin horozları bile hâlâ daha uykuda ve sen burada paranoyak gibi beni uyandırmaya çalışıyorsun."

Jeongguk ayağa kalkıp tavırlı bir şekilde kollarını göğsünde birleştirdi. Hâlâ daha buğulu gören gözlerimi netleştirmeye çalışırken henüz açılmış pencereden süzülen sabah esintisi  bedenimi titrettiğinde, yere serilmiş örtüyü biraz daha üzerime çektim. Netleşen görüntümü Jeongguk'a, biricik aşkıma çevirdiğimde pijamalarından kurtulup giyinmiş olduğunu görünce kaşlarımı çattım. "Bu ne hal Jeongguk?" Kuruyan boğazımı acıtan bu cümlelerin ardından komidindeki suya uzanıp büyük bir yudum içtim. "Şayet seni on beş dakika içinde hazır görmezsem emin ol ki bu beni son görüşün olur."

"Siktir," dedim alay edercesine. "Saçma sapan konuşuyorsun Jeongguk. Cehennemin dibine bile saklansan bulurum ben seni. Senin içinde ben varım, benim içimde sen. Kendimden daha iyi tanıyorum seni."

Zorlukla yerimden doğrulurken, Jeongguk elimi tutup kalkmama yardım etti. "Jeongguk, ellerin buz gibi. İlaçlarını içmedin mi?" dedim sitem ederek. Jeongguk'un çok ciddi bir kansızlık sorunu vardı. İlkbaharda dahi örme kazaklarla dolaşır, yaz gecelerinde daima örtünerek uyurdu. Birkaç yıl önce onu zorla hastaneye götürüp test yaptırdığımızda doktorun inanamamazlıkla Jeongguk'a hâlâ daha nasıl yaşayıp, ayakta durduğunu sorduğu anı asla unutamıyordum. Bu bende gereksiz bir travmaya sebep olmuştu. Jeongguk yıllarca ilaç kullanmayı reddetmiş, yalnızca benim zorumla içmişti. Sanki içmese ölecek, yatalak kalacak gibi hissediyordum içten içe. Ona bunu fark ettirmemeye çalışsam dahi eminim ki farkındaydı. Ben ne kadar tanıyorsam onu, o da beni o kadar tanıyordu. Yürüyüş şeklimden dahi bir şeylerin yanlış gittiğini anlayabilirdi. Kalabalıklarda birbirimize ulaşamadığımızda muhabbetimiz gözlerimiz arasında olurdu ve biz her zaman birbirimizi anlardık. Kelimeler pek çok zaman yeterli gelmezdi ve Jeongguk, beni gözleriyle sevmeyi çok iyi bilirdi. Ben ona, onun kadar güzel bakıyor muydum bilmiyorum, ama o, ne zaman ona baksam kendisini Tanrı gibi hissettiğini söylerdi.

"Jeongguk," dedim bu sefer daha sesli bir şekilde. "İlaçlarını almıyor musun?"

"Gerek duymadım." dedi omuzlarını umursamazca sarsarken. İnatçılığı, umursamazlığı beni deli ediyordu. Her zaman tehlikenin kıyısından gider, ölümü ensesinde hisseden ben olurdum. Zaman zaman yüzüne okkalı bir yumruk atmak istiyordum. Jeongguk ile aşkımız, tartışılırdı. Birbirimizin en büyük düşmanı ve en büyük aşığıydık. Gözümüz dönmüş bir şekilde kavga ederdik ve Jeongguk, ne zaman öfkesinin sınırına ulaşsa yakamdan tutar, büyük bir açlıkla öpüşürdük. Dudaklarımızdaki o karanlık şehvet tüketirdi pek çok zaman bizi ve kavganın sabahını yatakta, çırılçıplak vücutlarımız tek bir beden gibi birleşmiş şekilde gitirirdik. Hiçbir kavga bir sonuca bağlanmaz, birbirine çarpan bedenlerimiz arasında bir böcek gibi ezilir, yok olur giderdi. Ne Jeongguk'un, ne de benim kelimelerle aramız iyi değildi ve biz de kendimize böyle alternatif çözümler bulurduk.

"Hadi çabuk hazırlan, güneşin doğuşunu kaçıracağız." dedi kirli aynada saçlarını düzeltirken. Jeongguk'taki tuhaflığı sezsem dahi sorgulamadım, elbet anlatırdı. 

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Sep 16, 2020 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

i promise, i'll remember | taeggukHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin