prologue

399 18 17
                                    

Kulağımdaki telefona doğru derin bir nefes bıraktım, konuştukça içim bunalıyor ve düşüncelerimin içinde olabileceğinden daha da fazla kaybolduğumu hissediyordum. Yaklaşık iki ya da üç aydır bu eylemden nefret etmeye başlamıştım, düşünmek. İnsanın beynini ağrıtan, uğraşması ya da yapması gereken şeylerden uzaklaştıran boktan bir şeydi. Bazen ciddi anlamda kafamı duvarlara vurmak ya da beynimi bir daha kullanmamak üzere çıkarıp çöpe atmak istiyordum.

"Ne yapacaksın o halde?" telefondaki boğuk ses ile beraber boş boş izlediğim tavandan gözlerimi çektim. Yavaşça yattığım yatağımda sola dönerken bakışlarım bu sefer komodinimin üzerinde iki yıldır duran çerçeveye çevrildi. Sahiden, ne yapacaktım?

"Cevabını bilsem seninle yaklaşık iki haftadır bu konuşmayı yapıyor olmazdım, Calum," onun da derince iç çektiğini duydum. Bir tarafta yaklaşık on yıldır yakın arkadaşı olan bir çocuk, diğer tarafta ise arkadaşının yaklaşık iki yıldır sevgilisi olan ve başka bir şekilde kendisine herhangi bir şey ifade etmeyen bir kız vardı. Ashton için kötü hissettiğini elbette biliyordum. Ashton'da benim kafa karışıklığımdan çok sıkılmıştı ve bunu her hareketinden anlıyordum, ama aynı zamanda bana bu konuşmayı yapacak herhangi bir cesaret de göstermiyordu. Ben de gösteremiyordum, neden olduğunu bilmiyordum ama bir şekilde ağzımdan ayrılmak ile ilgili bir şey çıkmıyordu. Kendisini artık sevmediğimi biliyordum ama ona olan alışkanlığımdan da kurtulamıyordum.

"Neden bu şekilde devam ettiğinizi gerçekten anlamıyorum. Ashton'da sürekli kafamı ütülüyor. Yanlış anlama ama, sevmediğini bildiğin birinin yanında nasıl durabiliyorsun hala? Seni yargıladığımdan değil, gerçekten merak ediyorum, Roxanne," cümlesini bitirdiğinde bir çakmak sesi duymuştum. Büyük ihtimalle bahçeye çıkmıştı. Annesi evde sigara içtiğini bilse, özellikle içtiğini bilse onu gerçekten yaşatmazdı. Joy güler yüzlü ve iyi bir kadın olmasının yanında oldukça korumacı ve kuralcı birisiydi de aynı zamanda. Onu suçlamıyordum, çocuğum olsa ve kendini bilerek zehirlediğini biliyor olsam eminim ki ben de çok kızardım.

Sorduğu soru bir kez daha beynimde dönerken elimle alnımı ovuşturdum. Zaten düşündüğüm şeyleri soruyordu ve kendime bile cevaplayamazken ona nasıl mantıklı bir cevap vereceğimi sanıyor olabilirdi? Ashton'un Calum'ın kafasını ütülediğini elbette biliyordum, ama onun ütüleme şekli daha farklıydı. O daha çok neden bu şekilde davrandığımı merak ediyordu, ben ise kendisinden nasıl ayrılabileceğim ile ilgili iki haftadır Calum'dan tavsiye istiyordum. Bana dediği tek şey "direkt ayrılmak istediğini söyle" tarzı oluyordu her zaman.

Kendisi hiçbir zaman ciddi ilişki aramayan ve bu zamana kadar da içinde de bulunmayan bir insan olduğu için ona bu işler kolay geliyordu. Bir insanın kalbini öylece kıramaz ve duygularını da incitemezdiniz bana göre, ama Calum taş kalplinin tekiydi. Okulda da kendisine buz kalpli prens denmesinin tek nedeni buydu. İstediği her şeyi yapar, insanların duygularını düşünmeden bir şeyler söyler ve sonra ortadan kaybolurdu. Bu durum elbette arkadaşları için farklıydı, ne kadar yakın olmasak bile beni dinlediğinden biliyordum. Belki de arkadaşı için en iyisini istediğindendir, emin değilim. Yine de Calum'ın bu tarz bir insan olduğunu bilmeme rağmen ondan yardım istemem işin komik kısmıydı. Luke ve Michael ile de konuşabilirdim, hatta onlarla Calum ile olduğumdan daha yakındım ama kendilerine bir şey anlattığınızın iki dakika sonrasında anlattığınız şeyi başkalarından duyma olasılığınız gerçekten çok yüksek bir ihtimaldi.

Elbette, kötü oldukları için değildi. Sadece ağızlarını sıkı tutabilen insanlar olmamalarından kaynaklanan bir sorun. İkisini de fazlasıyla seviyor ve değer veriyordum.

"Tam ismimi söylediğinde bundan hoşlanmıyorum," huysuz bir şekilde mırıldandığımda hattın diğer tarafından olan küçük kıkırtısını duymak beni de istem dışı gülümsetmişti.

"Ciddi bir şey konuşuyoruz, yaklaşık iki haftadır. Tam ismini söylersem sen de artık bir şeyleri ciddiye alırsın diye düşündüğüm için kusuruma bakma, Roxanne," tekrar tam ismimi söylediğinde gizlemeye gerek duymadan seslice güldüm.

"Hayır Hood, gerçekten işe yaramıyor. Ama cidden, aklımı toparlamaya çalışıyorum. Bu durumdan senin kadar ben de sıkıldım, hatta durumun başında ben olduğum için daha çok sıkılan benim. Sen sadece bana eşlik eden bir arkadaşsın," o da bu sefer seslice güldüğünde yatakta doğrularak oturur pozisyona geçtim. Bakışlarım hala çerçevenin üzerindeyken kaşlarımı çatarak komodine uzandım ve düşünmeden çerçeveyi yüz üstü bir şekilde kapattım.

Yaklaşık 1,5 yıl önce, yani Ashton ile ilişkimin gerçekten güzel gittiği zamanlardan birbirimize sarılarak çekildiğimiz bir fotoğraftı. Michael'in fotoğraf çekmeye takıntılı olduğu ve bizi okulun arka bahçesinde çektiği bir fotoğraf. Eskiden neredeyse her gün o fotoğrafa gülümseyerek bakarken uyuya kalırdım ama beni artık sadece rahatsız ediyordu.

"Saat fazlasıyla geç olmuş," mırıldanarak konuştuğunda bakışlarımı cama çevirdim. Haziran ayına yeni girmiştik, okulların kapanmasına gerçekten çok az bir zaman kalmıştı. Benim bunun için mutlu olmam, yazın yapacağım planları Amelia ile paylaşmam, Amelia ile beraber yaz alışverişine çıkmamız gerekiyordu. Her sene Haziran ayında yaptığımız klasik bir etkinlikti bizim için. Neredeyse birkaç yaz yetecek kıyafet alırdık ama yine de her sene bunu yakın arkadaş etkinliği olarak yapardık işte.

Amelia, ben dişlerimi çıkarmaya başladığım ve huysuz bir şekilde oyun parkında oyuncağını alıp dişlerimi kaşımaya çalıştığım zamandan beri en yakın arkadaşımdı. Oyuncağını ağzımda görmüş ve birden "ANNE BİR KIZ OYUNCAĞIMI YİYOR" diye bağırmaya başladığında beni korkutup ağlatmıştı. O anı her anlatışımızda soluksuz bir kahkaha krizine giriyorduk ve ağzımızdan çıkan tek şeyler ne kadar salak olduğumuz ile ilgili oluyordu.

"Sanırım yatacaksın?" beni onaylayan bir şekilde mırıldandığında derin nefesi daha burnumdan bırakıp konuşmaya devam ettim, "İyi geceler o halde Hood,"

Nedensizce gülümsediğini hissetmiştim.

"Sana da iyi geceler, Rox," ve telefonu kapattık.

Telefonu kulağımdan uzaklaştırdığımda yüzümü buruşturdum, elimin uyuştuğunu gerçekten fark etmemiştim. Bakışlarımı telefona indirdiğimde ise yaklaşık 1,5 saate yakındır konuştuğumuzu fark ettim, gerçekten sabırlıydı.

Telefonu komodin üzerine bırakıp sesini kapatırken çarşafımın içine girdim. Elimi yanağımın altına yerleştirirken birden bire düşündüğüm şey için kendimi tokatlamak istemiştim.

Eğer Ashton ile değil de başından beri Calum ile olsam hayatım nasıl olurdu?

*

merhaba, gerçekten uzun zamandır yazmak istediğim bir hikaye ile buradayım. kitap normal hayatımda yaşadığım birkaç olaydan yola çıkarak yazıldı, ne drama ama :')

umarım beğenirsiniz, see ya

my ex's best friend | hoodHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin