7- "başımız belada"

1.4K 156 127
                                    


Jungkook, önündeki sınav kağıtlarını okurken, düşünceleri Jimin'in kollarındaki o kısacık dakikada sıkışıp kalmıştı. Kendini çaresiz hissettiğinde, onu kendinden uzaklaştırmak için var gücüyle iten bir adamın dünyasına sığınmıştı. Belki bu sefer Jimin de kendine yenilmişti, belki de sadece yanında olmak istemişti. Ne yazık ki buna bir cevap bulamıyordu. Zihni yalnızca, onun ellerine tutunmanın, başını göğsüne yaslamanın neticesinde içindeki kelebeklerin kanat çırpınışlarını duyuruyordu ona.

Parmakları usulca şakağında gezinirken, dudaklarında bir karıncalanma hissetti. Aklına düşen silüeti bile gülümsetiyordu onu. Sanki hala ıslaktı dudaklarını değdirdiği yanı, şakakları..

Neden öpmüştü onu, neden sarmıştı daha evvel kimselerin sarmadığı gibi? Basit bir panik anındaki tepkisi miydi, yoksa içinden mi gelmişti o yuva olma hissi?

İlk kez birbirlerinin kollarında güne başladıkları o zaman, var gücüyle ittirmişti dünyasına aldığı pembe saçlı oğlanı. Ne durup düşünmek istemişti ne de sahiden de ait olduğu adamı artık unuttuğunu kabul etmek istemişti. İlahi bir büyü yapılmıştı sanki geceden, sabahında onu odadan gönderdikten sonra hissetmişti bunu.

Jungkook, komidindeki o evlilik belgesini gördüğünde korkudan çok aitlik hissetmişti. Sarhoş da olsa o adamla gerçek olup olmadığını bilmeden yeni bir dünya kurmak istemişti. Dokunmuştu tenine, dokundurtmuştu kendine. Vücudunda adını taşımak istemiş, bütün bir geceyi hatırlamaktan korkacak kadar çok içerek geçirmişti. Aklı başında da olsa Jimin'e ilk görüşte vurulurdu, şüphesiz. İnadı, gerçeği kabul etmeyen yanı, farkında olmadan teslim oluşu; her bir parçası içinde ezilen kırıntıları un ufak ediyordu.

İlk görüş, ilk dokunuş ilk vuruluşuydu bu..

Aşık olduğunu sandığı zamanları buruk bir tebessümle hatırladı.

"Sandığımdan daha fazlası. Gözlerime öfke ile bakarken bile, harelerinin güzelliğine tutuluyorum. O bağırıyor, ben ise dudaklarının güzelliğine bir ıslaklık bırakmak istiyorum."

"Ne?"

Jungkook kendi kendine mırıldanırken, arkasında duyduğu ses oturduğu yerde sıçramasına neden olmuştu. Panikle duruşunu dikleştirip, kapı eşiğinde duran Hoseok'la buluşturdu bakışlarını.

"Hyung ödümü kopardın, niye dikiliyorsun orda?"

"Kendi kendine sırıtarak konuşunca, bölmeyeyim dedim ta ki, edepsiz isteklerini duyuncaya kadar. Bi an bana diyorsun sandım."

Hoseok, abartılı bir kahkaha atarak içeri girdi. Omzuyla Jungkook'u ittirdikten sonra karşısına oturup, ellerini çenesinin altında kenetledi.

"Anladığım kadarıyla gündemimiz hala Jimin. Var mı bir gelişme?"

Jungkook, önündeki kağıtları üst üste koyup kenara doğru itti. Sıkkınlıkla derin bir nefes bırakırken dudaklarından, omuzlarını silkeledi.

"Boşanmak istiyor haklı olarak. Ben de kovalıyorum şimdilik, elbet yorulacağını umut ederek."

"Neden bu kadar kafaya taktın bu çocuğa Jungkook? Onca aptallığın ardından tutunduğun tek şey sabaha onunla uyanmış olman mı? Ya sahiden öylesine şeylerse yaşadıklarınız? O olmasaydı başka biriyle de yaşardın belki bunları.."

Jungkook, önünde duran buz gibi olmuş kahveden bir yudum alıp, suratında beliren küçük bir tebessümle konuştu.

"Hyung şu sorduklarına elle tutulur, tatmin edici yanıtlar veremiyorum ne yazık ki. Jimin o sabah benim için, kokusu dışında hiçbir şeyini bilmediğim bir adamdı... Ona bağırırken, gitmesini isterken bile bir yanım kollarım arasına alıp sarmak istiyordu. Onu uzaklaştırdıktan sonra, kokusunu unutmamak için, onunla ilgili küçücük bir anıyı hatırlamak için zihnimi zorlarken buldum kendimi. Belki çocukça şeylerdi yaptıklarımız, belki sonrasında sorumluluğunu alamayıp elimize yüzümüze bulaştıracağımız şeyler bunlar bilmiyorum ama ben yine de onunla bir geceyi gündüz etmek istiyorum. Her bir anını hatırlayarak." Usulca gözlerini yumup, fısıldadı.

las vegas • jikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin