1. Bölüm,
ANAHTAR
Mavi gökyüzünde olan gözlerimi sakince kapatırken, soğuk havadan kaynaklı olarak biraz titremiş, ağzıma yerleştirmiş olduğum sarma sigaradan derin bir nefes alırken, içten içe ağlamamak için alt dudağımı kemirip durmuştum. Sıcak nefesin süzülerek soğuk hava ile karışması, gözlerim önünde sigara dumanının gökyüzüne yol almasını izlemekten başka hiçbir çarem olmamıştı. Üzerimde, dizlerime kadar uzayan siyah kabanıma biraz daha sokulurken, bir süre aynı yerde durmuştum.
Ortalıkta pek dikkat kesilebileceğim insanlar yoktu. Sanki... Sanki ıssız bir adanın ortasına düşmüştüm. İnsanlar burada yaşamıyorlar, dünya dönmüyordu.
Soğuk havayı seviyordum. Terleyerek bütün günümü mahveden sıcak havayı tercih etmektense soğuk hava ile aramdaki daha baskın geliyordu. Ellerim ve bedenim titriyordu ama eve gittiğim an hissettiğim o sıcaklık hissine bayılıyordum. En azından soğuk havada ölen bir çocuğu düşünmeden önce bu düşüncelerle havanın her zaman soğuk olmasında bir sorunun olmayacağını düşünüp duruyordum.
Bitmiş olan sigaramdan son nefesi de çekmek üzere iken bir anda önüme gelmiş olan eski model bir arabayı görmemle, nefesimi çekmeden bırakmış sigarayı yere atarak karla kaplı yerde cızırtılar çıkararak sönüşünü izlemiştim.
Bir anda mahvolan hayatımı andırmıştı.
Bir anda, kısacık, ağlamamak için kendimi sıktığım o anda, gevşeyerek dizlerim üzerine çökmek ve ağlamak istemiştim.
''Sein olmak için ağlamamayı öğrenmen gerekiyor. Bedenindeki hiçbir acının sonucunda gözyaşlarını akıtmaman gerekiyor, sen güçlü biri olacaksın, güçlü bir çocuk olacaksın.''
Nefes almayacaksın.
Nefes almayı unutacaksın.
Kulağımda yankılanan kelimelerle dolan gözlerimi kırpıştırarak yutkunmuş, önümdeki arabadan çıkan kişinin önüme gelerek beni karşılamasıyla, arka kapının kapısını açışını izlemiştim. Koyu safran rengi tonlarında giyinmiş olduğu asker kıyafetinin üstüne hiçbir şey giyinmemişti. Bu ülkenin havasına alışmıştı. Kendi vatanına alışkındı.
''Teğmen, Kim,'' dediği anda bana yabancı gelen bu hitap ve aksanın aksine dudaklarımı birbirine bastırarak sadece kafamla onaylamış, açmış olduğu kapından içeri girerek sıcak olan arabaya yerleşmiştim. Adamın kapıyı kapatarak arabanın arka etrafından dolanarak şoför koltuğuna yerleşmesi üzerine bakışlarımı ciddi yüz ifadesinden çekerek dışarı, hemen önünde bulunduğum havaalanına çevirmiştim. Küçüktü. Gelmiş olduğum yere göre çok küçük bir havaalanına sahipti. Ellerimdeki siyah eldivenleri çıkarırken, yara olmuş ellerimdeki bakışlarımın ardından bir anda konuşan şoförle beraber kafamı kaldırarak ona bakmıştım.
''Hoş geldiniz. Vatanınızı özlemiş olmalısınız,'' demişti. Gözlerim onun gülmeden sadece öyle boş boş baktığı yüz ifadesini incelerken, dudaklarımı birbirine bastırarak, öğrendiğim en iyi şeyi kullanmıştım.
Burası benim vatanım değil.
''Özledim, burası benim vatanım,'' dedim. Özlemle çıkan bir ses tonum yoktu. Zaten böyle bir şeyi beklediğini sanmıyordum. Cümlem karşısında başını sallayarak karşılık vermeyen adam yoluna odaklanırken, bir süre daha bütün şehri sarıp sarmalayan karı izleyerek, yolculuk yapmıştım. Yolculuğum bana korkuyu daha çok aşılıyor, içten içe yabancılığını çektiğim bir vatanın bir zamanlar benim de vatanım olması gerekirken, savaşların kurbanı olmasının hüznünü yaşıyordum. İçimdeki hüzün öyle en derinlerde hissedilmiyordu. Sadece, bazı soruları kendi kendime tartmam gerektiğine inanıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mind Heist | taekook
FanficSır. Bir kişiden fazla bilinen hiçbir şey sır olarak kalmazdı. Kendi içinde bile o sırrı yokmuşçasına yaşar, hayatına böyle devam edersin, tek bir kişiden sakladığın sırrının korkunç geleceğe yol açacağını bilemezdin. Her şeyin bir anda var olduğu...