Merhaba Minho.
Aslında böyle mi başlanmalı bir mektuba bilmiyorum. Karanlık bir gecede sıkça kullandığımız bir terimle yazıyorum sana. Bir on sekizinci yüzyıl coşkusuyla. Kalemin kağıttaki pürüzlü sesi bile sanki bir şeyleri daha anlamlı kılıyor.
Edebiyat öğretmenim yazımın hep biraz öfkeli olduğunu söylerdi. Harfler birbirine geçmiş ve eğik değil, biraz isyankar.
Oysa hiç sinirli değilim şu an. Aksine çok aramış gibi bir şeyi ve bulmuş gibi yazıyorum sana.
Huzurla.
Günümden bahsedeyim sana biraz. Sen de gününden bahset bana mektubunda.
Günlerimiz karışsın birbirine tek bir günü iki kişilik bir coşkuyla yaşayalım.
Bazen diyorum ki yüzlerimiz de karışsın birbirine. Bulamayayım yüzümü.
Nerede olduğunu bilmemek hem bir yük hem de bir ödül gibi bana. İnsan bazen bilinmez oluyor bazen de dillere pelesenk olmuş esame.
Orada burada konuşulan her şeymiş insan.
Yazım yamukça ilerliyor özür dilerim bunun için de. Ben de yamuğum biraz ondan sanırım. Sol elimdeki tüplü kalem bile diyor ki -yazık bunu okuyacak olana-.
Ben de diyorum ki ona belki bulur kelimelerimi. Biraz kaybettim gibi sanki.
O yüzden şimdi dünyanın her yerlerinden sesleniyorum sana. Bir okyanus kıyısından, sıcak bir kıyı kentinden, serin bir dağ yamacından, çorak bir bozkırdan sesleniyorum sana. Tam buradan ve dünyanın unutulmuş her yerinden.
Ve cümlelerime birer nokta ekleyip hediye, şöyle diyorum sana;
Nasılsın Minho?
changbin askim beynimden taştığı için şunu bari yazıp bitireyim dedim muah
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ruhsal dönüşüm istasyonu. Minbin
Short StoryMavi yaz akşamlarında özgür gezeceğim Başakları devşirip otları ezeceğim, Ayaklarımın altında nemli, serin kırlar: Yıkayıp arıtacak çıplak başımı rüzgar. Ne bir söz, ne düşünce, yalnız bitmeyen düş Ve yüreğimde sevgi; büyük, sonsuz, umutlu Çekip gi...