On üçüncü bölüm: Parlak Işık

530 62 78
                                    

Çocuklar son karşılaşmalarından sonra dokuz üç çeyrek peronunda tekrar buluşmuşlardı. Tom'la Harry her zamanki gibi birlikte Hogwarts ekspresinin olduğu perona gelmişlerdi.

Gözlerini etrafta gezdirerek Draco'yu aradılar ve yoğun kalabalık arasında çocuğu ve ailesini zar zor buldular.

Kalabalığı yararak nihayet onlara ulaşmayı başardıklarında Draco'nun diğer aile üyeleri gibi endişeli gözlerle Harry'i süzdüğünü fark ettiler. Sarışın kendini toparlamaya çalışarak babasına sarıldığı esnada Tom Lucius'un oğlunun kulağına bir şeyler fısıldadığını gördü.

Anlaşılan Harry de Tom gibi durumun garipliğini sezmiş ki birbirlerine bakış atmışlardı.

Trenin platformdan ayrıldığına dair ses duyulduğunda üç arkadaş birlikte perona binerek Lucius ve Narcissa Malfoy'a onlar gözden kaybolana kadar el salladılar.

Onları artık göremeyecek kadar uzaklaştıkları için içeri geçip boş kopartman bulmaya çalıştılar. Çoğu yerde bazı öğrenciler ikişer üçer oturmuş sohbet ediyor, üçlü yanlarından geçerken duruyor ve onları izliyordu.

Harry bunun nedenini bir türlü anlayamamıştı ama bunu şuan düşünmeyi doğru bulmadı ve gezinmeye devam etti. Uzun uğraşlar sonucu bir adamın olduğu boş kopartman buldukları gibi içeri girdiler.

Adam eski, yıpranmış pelerinini atmış, uyuyor gibi görünüyordu. Tam olarak yüzünü göremedikleri için kim olduğunu anlamadılar.

Sessiz olmaya özen göstererek eşyalarını yukarı yerleştirip ses çıkarmadan oturdular ve bir süre orada yatanı incelediler.

"Bir Hogwarts profesörünün neden trenle gittiğini anlamıyorum." Tom aradaki sessizliği bozarak konuştuğunda Harry kaşlarını çatarak ona baktı.

Ne dediğini anlamadığını gören arkadaşı yukarıdaki bavulun üstünde yazan ismi işaret etti. Harry tekrar kalkıp orada yazan isme bakış attı. Gerçekten de Tom'un söylediği gibi adının önünde Profesör yazıyordu.

Düşünceli bir şekilde geri yerine oturduğunda bakışları Draco'ya ilişti. Sarışın çocuk şimdi az önce olduğundan daha endişeli ve tedirgin göründüğü için Tom ve Harry anlaşmış gibi aynı anda cevap beklercesine ona baktılar. Draco onların ne düşündüklerini ve istediklerini anlaması sadece iki saniyesini aldı.

"Harry, bunu bilmen gerekiyor." dedi endişeli sesiyle. İkisinin de aynı anda kaş çatışını aldırmadı. Öğrendiği bilgileri nasıl aktaracağını tartmakla meşguldü. Babasının yaz boyunca özenle ondan sakladığı olayı anlatmak için kelimelerini seçmeye çalıştı. "Gazetelerde gördün mü bilmiyorum ama on üç yıldır Azkaban'da mahkum olan Sirius Black kaçmış." Harry bu sözler karşısında kaşlarını çattı.

Sirius Black'in kim olduğundan bihaberdi fakat neden Draco Profesör Lupin'i gördüğünde daha fazla endişelendi? Onlar arasında her hangi bir bağlantı mı vardı? Üstelik Sirius Black onu neden ilgilendirsin ki?

Draco sanki düşüncelerini duymuş gibi kafasını iki yana salladı. "Anlamıyorsun, değil mi? Yanlış anlattım. O halde baştan başlayayım," dedi ve Lupin'i kontrol edip tekrar onlara döndü. "Bakın, Sirius Black de Çapulculardan biriydi, tıpkı Lupin gibi. On üç yıl önce onlarca muggle'ı sadece bir büyüyle öldürdüğü için Azkaban'a gönderildi. Söylenene göre annenle baban seni korumak için saklanıyormuş ve evlerinin sır tutucularıysa Sirius- Tıkandı, birkaç saniye konuşamadı. Sanki söyledikleri artık ona ağır geliyordu.

"Karanlık Lord seni öldürmeye geldiği gece başarısız olduğu için sinirlenmiş. Sonrasında olanları da söyledim zaten." dediğinde Harry hâlâ kaşlarını çatsa da Tom durumu çoktan çakmış gibi duruyordu.

Dall'infanzia alla morteHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin