Bayağı uzun bir cümle kurmuştu ve sesi titremekten daha çok sakince birine bir şey anlatıyormuş gibiydi. Fakat yine ve yine karşısındaki adam sorusuna cevap vermemişti. Yalnızca ''Azrailin diyelim,'' dedi ve birkaç daha adım attı Zhan'a doğru. Zhan'ın arkasında duvar vardı ve daha fazla geriye gidemiyordu. Tam karşısında arasında iki adımdan az mesefa olan adam bir kez daha konuştu. ''..ve bu muhabbet işi oldukça uzun sürdü.'' derken elini tetiğe doğru götürüp tetiği çekti.
Çekilen tetikten çıkan tok sesten sonra oluşan sessizlik tüm odayı doldurmuştu. Zhan bedeninde hissedemediği acıyla sıkı sıkı kapattığı gözlerini açtı hafifçe. Çoktan ölmüştü ve bu yüzden mi acı hissetmiyordu yoksa?
Gözlerinin ikisini de tamamen açtığında karşısında hala ona tutulan bir silah vardı. Zhan olayı anlamamıştı. Onu vuracaksa neden ilkinde vurmamıştı? Ya da vurmaktan vazgeçtiyse neden silah hala ona doğru tutuluydu? Derin nefesler eşliğinde gözlerini karşısındaki sadece gözleri gözüken bedene çevirdi. Direkt olarak gözlerine bakıyordu. Karanlığın ev sahipliğini yaptığı gözlerine...
''Bu neydi şimdi? Neden vurmadın beni?'' dedi Zhan sanki öldürmesini istermiş gibi. Elinde silah tutan beden elindeki silaha yön verip Zhan'ın sol kolu ile omzu arasındaki boşluğa getirdi ve tekrar tetiği çekti. Bu sefer bedeninde dayanılmaz bir acı hisseden Zhan büyük bir bağırtı koparttı. ''Manyak mısın be sen! Ne yaptığını sanıyorsun. AH!'' dedi şarıl şarıl kan akmaya başlayan kolunu tutarak. Karşısındaki beden maskesinin ardından koca bir nefes vererek konuştu. ''Beş saniye öncesine kadar beni neden vurmadın diyordun. Kişilik bölünmen falan mı var senin? Neyse, seni hemen öldürmem senin için kolay bir kurtuluş olacak, bunu istemiyorum. Acı çekmen, bana yalvarman lazım. Yaşattıklarınızı yaşamadan göndermeyeceğim sizi bu dünyadan.'' dedikten sonra silahı beline yerleştirdi. ''Şimdi şu kanı durdur, yoksa kan kaybından gebereceksin ve biliyorsun azrailin bizzat ben olmak istiyorum.''
''Geri zekalı mısın sen içindeki kurşunu nasıl çıkartacağım? Ya ben ne yaptım ayrıca sana ya? Seni tanımıyorum bile. Ayrıca ''siz'' olarak bahsettiğin kişilerde kim? Bana beni öldürmek için burada olduğunu söylüyorsun ama ben neden ölmem gerektiğini bile bilmiyorum. Sonra direkt öldürmekten vazgeçip psikopatça gelip kolumdan vuruyorsun ve ben yine bu iğrenç acıyı neden çektiğimi bilmiyorum. Beni birileriyle birlikte sana bir şeyler yaşatmakla suçluyorsun ve lanet olsun ki ben bunu da bilmiyorum. Sence de haksızlık değil mi tüm bunlar? Bana mantıklı bir açıklama verecek misin yoksa bu kolumla direkt polis karakoluna gitmemi mi istersin?''
Karşıdaki beden hiçbir şekilde onu takmayıp odadaki giysi dolabını karıştırmaya başladı. İçerisinden düz beyaz bir tişört çıkartıp yırttı. Uzunca bir bir parçaya böldüğü tişörtle yaralı bedene döndü. ''Sadece sıyırdı, kurşun falan yok. Kanı durdurup sararsak olur biter.'' dedi düz bir sesle. Zhan olan saçmalığa sinirle bir kahkaha attı. ''ULAN KAFAYI YİYECEĞİM ŞİMDİ. NE YAPTIM BEN SANA? BEN. SANA. NE. YAPTIM?'' dedi. Fakat karşısındaki beden yine onu takmamıştı. ''Çıkart üzerindekini!'' dedi sadece biraz daha yaklaşarak. Zhan sağlam olan koluyla var gücüyle ittirdi yaklaşan bedeni. ''Git buradan yaklaşma bana!'' diye bağırdı.
Yibo sabır diler gibi nefes alıp tekrar yaklaştı yaralı bedene fakat yine yaralı beden onu itmişti. ''Sabrımı sınama da sabit dur iki dakika.'' dedi sakinliğini korumaya çalışarak. ''Durmazsam ne olur ha ne olur?'' diyerek ona vurmaya devam eden bedenin sıkıca yaralı kolunu tuttu. Acıyla tıslayan beden kendini acı veren elden kurtarmaya çalışsa da çabaları işe yaramamıştı. ''Bırak beni. Canım yanıyor!''
Yibo elini daha da sıkılaştırırken Zhan tekrar acıyla tısladı. Neredeyse acıdan ağlayacaktı. ''Sence umurumda mı?'' derken diğer eliyle de yaralı bedenin üzerindeki kıyafetten kurtuldu. ''Sabit dur. Yoksa olası bir felaketten ben sorumlu olmam.'' Zhan ne kadar daha da zorlamak istese de acıyan canı buna mani oluyordu bu yüzden en azından kolu sarılana kadar sabit durmaya karar verdi.
***
Tişörtün daha küçük parçasıyla kanayan yara yaraya tampon yapmış kanı durdurmuştu. Büyük ve uzun parçayla da üzerini güzelce sarıp mikrop kapmasını önlemişti. Fakat biliyordu ki güzel bir pansumana ihtiyacı vardı, bu yaptığı sadece anlık önlemden başka bir şey değildi. ''Ağrı kesicin falan varsa onu içersin ağrı yaptığında.'' dedi uzun zamandır sesini değiştirerek kullanmak zorunda olduğu için hafifçe ağrıyan boğazıyla. Zhan ayakalanan bedene bakıp sırıttı. ''Ne o gidiyor musun?''
Kolunu tutup ayağa kalkarken devam etti konuşmaya. ''Sen buradan çıktıktan hemen sonra seni şikayet etmeyeceğimden ne kadar eminsin?''
Yibo alayla kafasını salladı. ''Etmeyeceksin, çünkü edemeyeceksin.''
Zhan ağrıyan kolunu sargı üzerinden sıvazlarken alaylı sesiyle ''Kendinden bu kadar eminsin yani?'' dedi.
''Hayır,'' dedi Yibo. ''Senden eminim.''
BU BÖLÜMÜ HİÇ BEĞENMEDİM İÇİME SİNMEDİ AMA BÖLÜMSÜZ DE BIRAKMAK İSTEMEDİM HEYHEYLERİM ÇOK ÜZERİME GELİRSE SİLERİM BİLE.
![](https://img.wattpad.com/cover/240074803-288-k982353.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
kill the enemy [yizhan]
FanfictionO sırada yataktaki kişinin yüzü iyice rahatsız bir ifadeye büründü. Yibo silahı tam olarak alnının ortasına getirdiği sıra bir fısıltı duydu. ''Yibo, Wang Yibo...Hayır.''