ilk bölüm.

242 16 9
                                    



''Anlamıyorsun, sürekli takip ediliyormuş gibi hissetmek nasıl bir his anlamıyorsun. Yolda yürürken arkandan biri geliyormuş gibi hissetmek, kafede oturup kahveni yudumlarken sanki biri seni izliyormuş gibi hissetmek. Çok korkunç geliyor kulağa değil mi? Yıllardır bunu hissediyorum ben Bowen, yıllardır her adımımda ölümü bir nefes arkamda hissederek yaşadım ben. Polise gittim, hiçbir şey bulamadılar Bowen ve en son beni bir psikiyatriste yönlendirdiler. Bunları kafamda kurduğumu, aslında hiçbir şekilde böyle şeyler yaşamadığımı iddia ettiler.''

Önündeki fincanda duran kahvesinden bir yudum alan Bowen ne demesi gerektiğini düşünüyordu. Boğazını temizlemek adını birkaç kere öksüren Bowen ''Belki de gerçekten psikolojik destek alman gerekiyordur Zhan? Yanlış anlama sana bir şey dediğim yok, sadece yaşadıkların az şeyler değildi. Bunun stresi altında olduğundan, üstüne yaşam stresi de eklenince böyle şeyler hissetmen normal, değil mi?'' dedi en sonunda.

Zhan önündeki masaya diktiği gözlerini yavaşça arkadaşına doğru kaldırdı. ''Sen de mi Bowen? Sen de mi benim yıllarca olmayan şeyleri gören bir deli olduğumu düşünüyorsun? Hayır, ben sizin düşündüğünüz gibi bir deli değilim. Ölümün o sıcak nefesini hemen ense kökümde, bu kadar yakından hissederken kesinlikle deli olamam.'' 

Bowen cevap vermeden elindeki kahvesini yudumlamaya devam etti. Zhan da zaten bir şey demesini beklemiyordu. O da önündeki soğuk kahvesinden yudumlar almaya başladı.

Her zaman hissettiği ağır bakışların o iğrenç hissini tekrardan hissetmeye başlayınca hızla kafasını kaldırıp etrafına bakındı. Ama sonuç her zamanki gibi aynıydı, baktığı en uç noktalardan bile ona bakan kimse yoktu. Bir saniye bile kimseyle göz kontağı kurmamıştı. Derin bir nefes alıp hala o iğrenç bakışların etkisi üzerindeyken kahvesini yudumlamaya devam etti. Belki dedi, belki de haklılar. Ben bir deliyim dedi içinden ama anında kafasını salladı hayır anlamında. O hissediyordu, hissettikleri kafasında kurulmuş saçma bir gerçeklikten daha da gerçekti.

Kahvesinin son yudumu içerken dakikalardır konuşmayan arkadaşı konuşmuştu. ''Ne yapıyorsun bu gece? Ben bizimkilerle buluşacağım, seni de görmek istiyorlardı geçen sefer de ekmiştin onları.'' diyen arkadaşına bakıp ne diyeceğini düşündü. Bizimkiler derken liseden beri birlikte oldukları ortak arkadaşlarından bahsediyordu. Geçen sefer işim var diyerek ekmişti fakat bu sefer için elle tutulur bir bahanesi yoktu. Aslında arkadaşlarıyla olmak istemiyor değildi, fakat üzerindeki o bakışların ağırlığını hissederken arkadaşlarıyla birlikte olup eğlenmek hiç de eğlenceli olmuyordu. Surat asıp arkadaşlarını da eğlencelerinden mahrum etmek istemiyordu.

''Bowen, ben gelmek isterim fakat şey, işim var.'' dedi hafifçe kekeleyerek. İşim var diyebilmişti ama Bowen üstelese verecek cevabı yoktu. ''Zhan bak kendini insanlardan soyutlaman senin için iyi değil tamam mı? Bu psikolojik de olsa gerçek de olsa yalnız olman sana bir şey kazandırmayacak. Yine de sen bilirsin ben sana saati ve yeri mesaj atarım gelmek istersen bekleriz seni. Şimdi gidiyorum ben kendine iyi bak.'' diyerek masadan kalktı Bowen.

Zhan da sessizce görüşürüz dedikten sonra bir iki dakika sonra da o kalkmıştı masadan. Yavaş adımlarla kafeden çıktı. O bakışları ve takip edilme hissini hala hissediyordu ama kafasını kaldırarak etrafa bakacak o gücü kendinde bulamıyordu. Sakin adımlarla evine doğru adımladı, biraz yürümek adına arabasını yanına almamıştı. 

On beş dakikanın sonunda evine ulaşmıştı, anahtarla kapıyı açacakken telefonunun bildirim sesi sessiz sokakta yankılanmıştı. Bowen mesaj atmıştır diyerek telefonu çıkardı cebinden. Dediği gibi Bowen saati ve yeri mesaj atmıştı. Şimdilik bir cevap yazmayıp kapıyı açma işine dönüp hızlı bir şekilde kapıyı açtı. Üzerindeki siyah kabanı kapının yakınındaki portmantoya astı. Dönüp kapıyı kitledi üç kez. Üsten kilidini de geçirdi kapıya. Her gün yaptığı bu işlem -evin tüm camlarını da kapatıp kilitlerini takmak da dahil- belki de bazı insanların her gün yaptığı ya da bazılarının asla takmadığı şeylerdi ama Zhan için özellikle de son bir yıldır atlanmaması gereken bir işlem haline gelmişti. Yemek yemeyi bile unutabilirdi, fakat bunu asla unutmaması gerekliydi.

Günümüz dünyasında kapıya en güvenli kilitleri de vursan girmek isteyen bir şekilde yine giriyordu ama Zhan yine de içini az da olsa rahatlatıyor elinden geldiğince önlemini alıyordu bu şekilde. Tüm kilit işlerini hallettikten sonra kıyafetlerini ayarlayıp kendini duşa attı.

Saçlarını tamamen ıslattıktan sonra şampuanı eline sıkıp kafasına götürdü ve iyice köpürttü, gözleri ise şampuan kaçmasın diye sıkı sıkı kapalıydı. Tam o sırada dışarıdan bir ses geldi. Bir şeyin itilme sesi gibi bir şeydi. Zhan bir anlığına nefesi kesilmiş gibi hissetti. Sessiz bir şekilde tek gözünü açmış bir şekilde içeriyi dinledi. Fakat içeriden başka bir ses gelmemişti. Her ne kadar o korkuyu hissetse de suyu açıp şampuanın saçından ve vücudundan akmasına izin verdi. Tam bu zamanlarda içeriden tekrar bir ses geldi. Bu sefer ses bir şeyin fırlatılma sesi gibiydi. Zhan büyük bir panikle bornozunu üzerine geçirip banyodan çıktı. Her gittiği yerin ışığını açarak ilerlerken etrafına bakmadan da geçmiyordu. Bir şeyin kırıldığına emindi, fakat görünürde kırılan dökülen bir şey yoktu. Son olarak da mutfağa ilerleyen Zhan evde tek bir kırık bir şey bulamamıştı. Evin her odasının ışığı açıktı şu an. Kendine bir bardak su doldurup odasına doğru ilerledi. Hızla bornozundan kurtulup hazırladığı pijamamsı kıyafetlerini giydi. Odasındaki camların da kapalı ve kilitli olduğundan emin olup suyunu içtikten sonra yatağına girdi. Uyumak istemiyordu, içinde hala büyük bir korku vardı ama uyumazsa uykusuz kalırdı ve bu da onu daha da güçsüz kılardı. Gözlerini yavaşça kapatıp uykunun onu gelip teslim almasını bekliyordu.


&&&&&


Yaklaşık kırk dakika sonra çoktan derin bir uykuya dalmıştı. Günlerin uykusuzluğu vardı üzerinde bu yüzden bayağı derin uyuyordu. O sırada ölümün sıcak nefesi artık yakınında değil, o nefes kendisiyle bir bütün olmaya geliyordu.

Wang Yibo elindeki silahın susturucusunu kontrol edip sessiz bir şekilde kapalı olan kapıyı araladı. Şansına kapı oldukça sessiz bir şekilde açılmıştı. Ayağındaki ağır botlara rağmen oldukça sakin ve sessiz bir adım attı içeriye doğru. Ne olur ne olmaz diye kendini kapıya gizleyip kafasını çıkardı ilk önce. Düşündüğü gibi intikam ateşinin baş korlayacısı yatağında mışıl mışıl uyuyordu.

Yine aynı sessizlikte büyük adımlarla yatağın başına geldi. Uykusuz gecelerinin başkahramanı derin bir uykudaydı. O uyuyamazken, o deliksiz uykularla güzel bir gece geçiriyordu. Gözlerini sinirle devirip arkasında tuttuğu silahı önüne alıp alnına doğru tuttu yataktaki kişinin. Silahın arkasındaki horozu indirip derin bir nefes aldı. Tam o anda yataktaki kişi anlamış gibi vücudunu tam olarak Yibo'ya doğru çevirmişti. Yüzü rahatsız duruyordu. Yibo alaylı bir gülüş kondurdu dudağına. En azından dedi, en azından rüyalarında rahat değil.

O sırada yataktaki kişinin yüzü iyice rahatsız bir ifadeye büründü. Yibo silahı tam olarak alnının ortasına getirdiği sıra bir fısıltı duydu. ''Yibo, Wang Yibo...Hayır.''





toplam 1012 kelime. yorumsuz bırakmayın lütfen, sizi seviyorum.







kill the enemy [yizhan]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin