Gece yarısından sonra birinin kapısına dayanıyorsan ya çok pişmansındır ya da çok salak. Kapımın önünde, mermer merdivende, soğuktan öleceğini bildiği halde oturan Kim Jongin aynı anda ikisi de olmuştu benim gözümde. Bundan birkaç hafta öncesine kadar her üşüdünde bana sokulup ısınmanın bir yolunu bulduğu için şimdi merdivende ne yapacağı hakkında hiçbir fikri olmadığına emindim, gece yarısından sonra kimsenin mantıklı fikri olmazdı zaten.
Düzenli aralıklarla dışarıdan ayak sesleri geldiği için hala orada olduğunu anlayabiliyordum, bazen telefonuna bildirim düşüyor ve telefonu ötüyordu. Yine de bunları bu kadar iyi duymamın sebebi keskin kulaklarım değildi, zilime ilk bastığından beri kapının diğer tarafında ince paspasın önünde oturup onu dinliyordum. Kalbimi kırışının ve beni yaralayışının ardında bana değer veren bir insan olduğunun farkındaydım, her ne olursa olsun bana değer veren o insanı seviyordum.
Oturduğu yerden kalktı, ayak seslerinden anlıyordum biraz. "Lütfen." Kapıma hiç vurmadan konuşmaya başladı. "Diğer tarafta oturduğunu biliyorum." hiç konuşmadan gözümden akan yaşı sildim ve ne söyleyeceğini dinlemeye devam ettim, oturduğumu bilmesine gerek yoktu. "O akşam yemeğe çıktığım arkadaşlarım Taemin, Wonsik ve Jennie. Ne düşünmüş olabileceğini biliyorum ve hayır, seni aldatmadım ya da başka kimseye sana baktığım gibi bakmadım." Kapının diğer tarafına sırtı yaslı olacak şekilde o da oturdu, artık sırt sırta vermiş iki insan sayılırdık. "Sana saçma tepkiler verdim, belki son birkaç aydır tekrarlanan bir şey bu. Sadece hayata karşı endişelerim var. Artık okuldaki o çocuklar değiliz Sehun, koca adamlar olduk. Seni tanıdığımda yirmi yaşındaydık, o zamanlar sarı saçların vardı, uzun boyunla nereye gitsen dikkatleri üzerine topluyordun. Ama ben senin sadece boyuna posuna değil, içindeki insana aşık olmuştum. O zamanlar beraber tiyatro yapıyorduk, üzerinden beş sene geçti sadece ama çok eskide kaldı gibi hissediyorum." birden duraksadı, konuşmakta zorlanmaya başladığı belliydi. "Nerede kalmıştım? Evet. Endişelerim var dediğim gibi. Ya birbirimizden kopmak zorunda kalırsak, ya işlerimiz bizi ayırırsa, ya beraber bir hayatı kaldıramazsa diye çok korkuyorum. Bu yüzden hiçbir şekilde beraber bir hayata yanaşmıyorum. Zaten kurulu olan düzenimizin bozulacağından korktuğum için. Ama ne var biliyor musun? Korkarak yaşadığımda olan bu. Sen kapının diğer tarafında olduğunu hissetmeyeyim diye nefes bile almıyorsun ve ben buradan sana konuşuyorum."
Tekrar ayağa kalktı, sanırım Kim Jongin geceleri daha mantıklı konuşabiliyordu. "Belki şu an ayrı olabiliriz, ama hayatımın sonunda son görmek istediğim yüz seninki, her sabah uyanmak istediğim yüz, her korktuğumda sığınacağım evim de sensin. Daha fazla senden uzak durmak istemiyorum, bunu kaldırabileceğimi de sanmıyorum."
Artık karşılıklı ağlıyorduk, aramızdaki tek engel pek de kalın olmayan bir duvardan fazlası değildi. Kalan gücümle kapıyı açtım, yüzüne bakmak istemiyordum, o da benim yüzüme bakamıyordu. "İçeri geç." dedim sadece. Uzun süredir karşılıklı ağlamıyorduk.
Kafasını yerden ilk kaldıran Jongin oldu, ben yere bakarken o önce bana baktı sonra elini cebine attı ve o an hiç beklemediğim bir şey oldu.
Kim Jongin salak olduğu için kapımda değildi, belki pişman olduğu için olabilirdi ama salak olduğu için değildi.
"Benimle evlenir misin?" tüm romantik komedilerde olan sahne, Kim Jongin elinde küçük bir yüzük kutusu tutuyor, benim önümde diz çöküyor, apartman boşluğundan yüzüme soğuk hava vuruyor, ayılı pijamam ve ben hiç romantik değiliz, birkaç haftadır kötü olan aramızı hiçe saymış bana diz çöküyor, pişman biliyorum.
Hiçbir şey demeden yüzüğe bakıyorum, bakıyorum, bakıyorum. Dakikalarca konuşmuyoruz ama Jongin dizlerinin üzerinden hiç kalkmıyor, bir yerde gözlerimiz birleşiyor. Artık tek dizleri üzerinde olan Jongin değil. Dizlerimin üzerine çökmüş ağlıyorum artık, niye ağladığımı bilmiyorum, senelerdir hayal ettiğim teklifin böyle bir durumda geleceğini bilmediğim için ağlıyorum, kabul etmek istiyorum, Jongin'in yaptıklarını telafi edeceğini bilecek kadar onu tanıyorum. Ben ağlarken bana sarılıyor, apartman kapısını ayağıyla itiyor ki daha çok üşümeyelim, cevap vermememe rağmen hala sabrını koruyor, dizlerimizin üzerinde sarılıyoruz. Son sarılmamızın üzerinden ne kadar geçti bilmiyorum. Ağlamam durduğunda bana bakıyor, son göz yaşlarımı siliyor. "İstemiyorsan cevap vermene gerek yok, ben seni beklerim." diyor sonra.
"Evet Kim Jongin, evet seninle evlenirim."