Bölüm 2
"Bored - Billie Eilish"
"Kendimizi çözmeye çalışırken, daha da çok düğüm olduk birbirimize."
Zihinsel yorgunluk... Zihnimizin içinde dolaşan kanlar, zehirden başka bir şey değildi. Zihnimizdeki zehir damarlarımızda yavaşça süzülüyor, tüm vücudumuzu etkisi altına alıyordu. Zihnin o dibi gözükmeyen çukuruna düşenler, kaybolmayı her zerresiyle hissediyordu. Düşüncelerinin ağırlığı altında kalan birinin, kalkması oldukça zor oluyordu. Düşünceler, hisler, duygular... İçinde kaybolan binlerce insan. Yolunu kaybetmiş binlerce insan. İnsanlığın uzun süredir tek hikayesi; koca bir ceset topluluğundan ibaret olmasıydı.
Benimkisi ise koskoca bir mahvoluş hikayesiydi. Benim hikayemin tuhaflığı; başlangıcımın acı bir son olmasıydı. Dünyaya gelen küçük bir çocuk ve koca bir mutsuz son.
Mutsuz sonla gelen, mutsuz sonsuzluk.
İnsanların kaybolduğu, o sonu gözükmeyen çukurda doğmuştum. Acıya doğmuştum...
Beni ısrarla diplere çeken zihnim, baş ağrımı daha da çok arttırıyordu. Dakikalardır koltukta oturmuş bir hiçliği seyrediyordum. Baş ağrısı her seferinde kafama bir kurşun gibi saplanırken acıdan ağlayacak konuma gelmiştim. Kafamın içerisindeki dünyanın insanları bir olup, zıplıyordu sanki. Açelya' dan ilaç almak için doğru bir zaman olmadığına karar vereli yarım saatten az olmuş, o karardan döneli bir kaç dakika oluyordu. Daha fazla dayanamayacağımı anlayınca kendimi, ayakkabılarımı giyerken bulmuştum. Beyaz spor ayakkabılarımı çok da iyi olmayacak şekilde giydikten sonra hızla merdivenleri çıktım. Kafamda küçük konuşmalar hazırlamaya çalışıyordum. Konuşmanın biri direkt ilaç istememe, diğeri konuştuktan sonra ilaç istememe çıkıyordu. Fakat ben bugün olanları geçtim, normal şeyleri bile konuşacak gücü kendimde bulamıyordum. Baş ağrım yüzünden kelimelerin anlamlarına bile odaklanamıyordum. Bu durumda ilacı doğru dürüst isteme cesaretini bile kendimde zor buldum. Bulduğum o cesaretin dibini sıyırıp, kapıyı sonunda çaldım. Bir süre kapı açılmadı. Kol saatime baktığımda saatin 21.49 olduğunu gördüm. Bu saatte uyumamış olduğunu düşünerek bir kaç kez daha tıklattım kapıyı. Ağrının şiddeti, saatten geçen her rakamla birlikte artıyordu. Tam pes edip arkama dönecekken, kapı ağır haraketlerle açıldı. Karşımda adeta dağılmış bir Açelya vardı. Halimize bakılırsa ilaca ihtiyacı olan en çok o gibi görünüyordu. Anlamaya çalışır gözlerle ona baktım. Bedeninde renk kalmayışını, gözlerinin yorgunluğunu ve yüzünden kendini belli eden halsizliğini anlamaya çalıştım.
Kendimizi çözmeye çalışırken, daha da çok düğüm olduk birbirimize.
Zihnimizdeki acı duygular, kendini yüzümüzde belli ediyordu. Kızaran gözler, renksiz dudaklar, dağınık saçlar. Orantılı bir halsizlik ve orantısız bir dış görünüş. Derin bir nefes çektik içimize. Çektiğimiz nefese tutunduk son gücümüzle. Biraz daha kendime gelmeyi umarak hafifçe yumdum gözlerimi ve ilk cümleyi ona bahşettim.
-"Bir şey mi oldu?" diyebildi dakikalar sonra.
-"Çok şey oldu..." diyebildim sonunda.beklemediğim, sesimin titreyişi benim bile afallamama sebep olmuştu. Gözlerini hafif bir telaş kapladığında, olan çoğu şeyin üzerine bir örtü örttüm. Ve asıl amacıma döndüm.
-"Ağrı kesici almayı unutmuşum bugün," doğru kelimeleri bir araya toplamaya çalıştım.
"Sende varsa diye," yutkundum. "Yani isteyecektim." cümlelerimin saçmalığıyla bir tokat atmak istedim kendime. Bir şey demeden hafifçe kafasını salladı. Gülümsemeye kendini zorlamış ama başaramadığını ikimiz de görmüştük. Elinde bir paketin içinden alınmış, dolu bir tablet ilaçla geri döndü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Özgürlüğe Tutsak
Teen FictionÖzgürlüğüne saplantılı bir genç ve onunla özgürleşmek isteyen ruhu tutsak bir kız...Bu zıtlaşma onların ya sonu olacak,ya da başlangıcı...