Merhaba!Nasılsınız? Umarım ki iyisinizdir.
Taylor Swift / The 1
----
Nisan 8 / 1895
Monoton ilerleyen bir hayatım vardı. Ne eksik, ne fazla. Her gün aynı saatte uyanır aynı saatte kahvaltımı yapar ve kasabaya inerdim. İşlerimi halleder, kasabaya biraz uzakta kalan evime dönerdim. Yine o günlerden biriydi işte. Bardaktan boşalırcasına yağan yağmur içimi titretse de, selesi ıslanmış bisikletime hızla binip kasaba meydanına doğru ilerlemeye başladım. İç çamaşırıma kadar ıslandığımı hissediyordum, lakin bu duruma bulabileceğim bir çarem de yoktu.Yaklaşık 15 dakika kadar süren bisiklet yolculuğumdan sonra bisikletimi küçük dükkanın önüne resmen atmış ve içeri dalmıştım. Tir tir titriyor ve sanki bilincim yerinde değilmiş gibi hissediyordum. Durduğum yerde, gözlerimin önü kararmış bir halde titriyordum. Boğuk sesler işitiyordum, ancak ne olduğunu veya kime ait olduğunu seçemiyordum
Omzumda bir el hissettim. Beni bir yere çekiştiriyordu. Ayaklarım götürmeye çalıştığı yere doğru zor da olsa ilerledi. Sonra hissettim. Sıcaklığı hissettim. Omzuma sarılan yün battaniyenin ve şömineden gelen çıtırtılı sesleri duyup, sıcaklığını hissettim. Titreme yavaşladı ve bir kaç dakika içinde tamamen durdu.
Gözlerim yavaş yavaş açılırken, endişeyle yüzüme bakan Bay Cario'nun yüzüne tırmandı. Bana doğru eğildiği için hafif kambur olan sırtını düzeltti ve önümdeki tabureye oturdu. Güven vermek istermiş gibi, sol elini omzuma koydu.
"Evlat, korkutuyorsun beni. Bir hekime görünmelisin. Gün geçtikçe daha da şiddetleniyor titreyişlerin. Ayrıca sana yağmur yağarken yada hava soğuk olduğunda gelme dedim. Sözlerimi hiç dikkate almıyorsun."
Yüzümü sıcacık bir tebessüm kaplamıştı. Karşımdaki adam, bir ebeveyn görevi üstleniyordu sanki. Daha önce hiç görmediğim ebeveyn sevgisini hissettiriyordu. Aslında buraya gelmemin yegane sebeplerinden biri ise Bay Cario'nun kendisiydi. Bana karşı daha önce hiç kimsenin yapmadığı şeyleri yapıyordu. Diğer sebebi ise, çalışmak ve para kazanmak zorunda olmamdı.
"Ama gelmezsem çok özlersin haberin olsun."
İkimizde kıkırdamış ve birbirimize bakmıştık. O bana, sanki yıllar evvel kaybetmiş oğluymuşum gibi davranırken, ben ise kaybettiğim babam yerine koyuyordum onu. Baba sevgisi böyle bir şey olsa gerekti.
"Bana öyle bakma Cari, ben çok iyiyim. Hatta şimdi mutfağa geçip dün benden istediğin elmalı kurabiyeleri yapacağım."
"Taehyung saçların daha ıslak. Kıyafetlerin de öyle. Seni bu halde katiyen sokmam mutfağıma. Sana getireceğim kıyafetleri giyersen ve saçlarını kurularsan o zaman girebilirsin. Aksi takdirde bugün ki yeni yaptığım, sıcacık ekmekleri ve mutfağı rüyanda belki görürsün."
Sahte bir üzüntü ve hayretle yüzüne baktığım vakit kollarını göğsünde bağlamış ve taburesinden kalkıp kiler olarak kullandığımız odaya girmişti. Bir kaç dakikanın ardından, tozlanmış bir torba içinden çıkardığı kıyafetleri, biraz önce kalktığı tabureye bıraktı.
"Hadi bakalım giyin ve önlüğünü bağlayıp yanıma gel. Bende o vakite kadar senin şu kurabiyeler için elmaları ayarlayayım."
"Emredersiniz komutanım!"
Bir asker edasıyla sağ elimi şakaklarıma doğru kaldırmıştım. Bu halime ikimiz de güldükten sonra yerimden kalkıp erzakları koyduğumuz küçük oda gibi yerde üzerimi giyindim. Anladığım üzere bu kıyafetler, Bay Cario'nun vefat eden oğluna aitti. Üstüme tam olmuştu. Salaş, krem renginde bir gömlek, altımda ise kahverengi keten bir pantolon vardı. Bu kıyafetler içinde karşısına çıkmam umarım ki kötü bir sonuç doğurmazdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cinnamon Girl - Taekook
Fanfiction"Like if you hold me without hurting me You'll be the first who ever did"