İki dünya arasında hayat bir yıldız gibi parlar , Gece ve yas ufkun sınırlarında bekler , Kim olduğunu insan ne kadar geç anlar , Kim olabiliceğini ne kadar geç çözer...
- Lord Byron
Gözlerimi açıp kapadığımda nerede olduğumu anlamaya çalışıyordum . Karşımda garip yaratıklar vardı. İnsana benzeyenler biraz daha garipti , yani en azından bana göre. Bu bulunduğum ortama bakılırsa hiç kimse korkmuyor veya şaşırmıyordu gördüklerine. Kimisinin kafasında boynuz kimisinin gözlerinin içinde alevler akıp karışıyordu sanki. Etrafı seyretmeye dalmışken birden birisi kendine doğru tutup bedenimi. O kadar güçlü savrulmuştumki neredeyse yere kapaklanıcaktım . Toparlanabildiğimde beni buraya getiren kızı görebildim. O kadar çok şaşkındım ki canavarlarımı yoksa bulunduğumuz yerin neresi olduğunu sorayım karar veremedim. Birden ağzımdan kelimeler dökülüverdi . '' Buraya nasıl geldik birden ??? '' Bana hiç bir şey sormamam gerektiğini ve onu takip etmem gerektiğini söyledi. Dediklerini harfiyen yapıp takip etmeye başladım. Tünellere girip çıkıyorduk , nemli ve leş kokan tüneller . Sokakların arasından geçerken bir çıkmaza vardık . Elimi tuttu ve bana bakıp ''sadece benimle koşmanı istiyorum'' dedi. Geriye doğru koşucağımızı sanmışken birden beni sürükleyerek duvara doğru hızlanmaya başladı. Ona karşı direnirken bir anda duvarla birleşip sanki şelalenin içinden geçermiş gibi duvarın arkasına geçtik. İçerisi Londradaki büyük yangında yanan St. Paul Katedralinin içi gibiydi. Okuduğum romanlar arasında o mekanın iç tasarımını sanki ezberlemiş ve büyük bir hayranlıkla bu yapıları onlara benzetmeye devam ediyordum. İçerde duvarın üzerindeki kilimler . Kilimlerin üzerindeki işlemeler . Büyük , uzun ve geniş bir holün ortasında duruyorduk. Merdivenlerden birden inmeye başlayan birini gördüm . 55-60 yaşlarında , yaşına göre dik ve kuvvetli bir duruşu olan bir hanım iniyordu merdivenlerden. Kıyafetleri pantolon ve beyaz gömlek ti saçını topuz yaptığını en son farkettim diyebilirim . Büyük bir sinirle üstüme doğru yürüdü. Bana , '' Sende kimsin '' diye yüksek sesle ve kızgın bir şekilde sorusunu sordu. Birden önüme daha dün yardım ettiğim çaresiz , küçük cüsseli kız , o kadının karşısına geçip olanları anlatmaya başladı. Ona yardım ettiğini ve bana yardım ediceği bir konu olduğunu söyledi. Kadının siniri geçmemişti. Ama yaptıklarımı duyunca biraz daha az sinirli bakmaya başlamıştı bana . '' Onu çabuk savaşın yanına götür ve tüm grubu topla . Ben kütüphaneye uğrayıp geliceğim.'' dedi . Konuşma arasında Sinirli bakışlarıyla yok olmamı ister gibi bir hali vardı sanki ama bunu sormadan önce sorucak bir çok konu olduğu için diğer düşünceler arasında buda kayboldu. Bana yürürken adını ve gruptaki insanları tanıtmaya ve nelere dikkat ediceğimi söylemeye başladı. '' Savaşla direk gözgöze gelmemeni katiyen tavsiye ederim. Çınar ve Betül için o kadar dikkat edilicek bir şey yok .'' Ayrietten Gallerden gelen agatha ve james 'ın türkçe konuşmayı pek sevmediğinin daha çok latinceyi tercih ettiğinden değindi . Hem bunları aklımda tutmaya çalışırken aynı anda kafamda bin tane soru vardı ama şuana kadar konuşmama izin dahi verilmedi . Düz bir koridorda ilerlerken aynı anda bir çok kapının yanından geçiyor , ve rutin bir düzenle dizilmiş koridorda kayboldukmu diye düşünmeden edemiyordum birden koridorun sonunda sağ tarafa doğru döndüğümüzde büyük bir kapı karşımıza çıktı . Kapının tokmağından tutup ileri doğru ittirdi ve o hafif ittirişle kapılar ardına kadar açıldı. İçeriye girdiğimde tavan yüksekliğinin aşırı derecede fazla olduğunu farkettim . Başımızın üstündeki büyük avize odanın tamamını aydınlatmaya ancak yetiyordu. Buna rağmen içeride duvarda bulunan şamdanlar vardı. İlerde yuvarlak bir masanın olduğunu ve bize sırtını vermiş birinin önündeki kağıt ve kitaplarla uğraştığını gördüm. O savaş mı diye bakacak iken , başıyla onaylarcasına bir tepkiyle karşılık verdi. Bu arada kapıda bizi karşılayan Evin hanımı gibi duran kişinin isminin berin olduğunu ve beni bu kadar karmaşaya sokup , Bu esrarengiz işlerin arasına sokan kişinin adınında sofia olduğunu duydum. Oysa o kadar iyi türkçe konuşuyordu ki , ne aksanında bir kayma nede şive farkedebildim. Masanın yanına vardığımızda Savaşın beni görür görmez ayağa kalkıp sofia dan bir açıklama beklercesine şaşkın şaşkın ona bakıyordu. Berin'in haberi olduğunu tüm grubun buraya geldiğini söyledi. Savaş'ın bakışlarının üzerime doğru dikildiğini farkettim ve direk bakışlarımı yere doğrulttum. Dediği gibi gözgöze gelinmek pekte iyi olmayacağa benziyordu. Karşımdaki kişi daha en çok 20 li yaşlarda bir gençti . Ama yaşına göre olgun bir yüzü sert ve kıvrımlı hatları vardı. Saçlarının arasında bir kaç tel beyaz seçilebiliyordu ve ellerinin nasırlı olduğundan neredeyse emindim belindeki bıçak kabzalarını farkettiğimde aynı şeylerin sofia'da da bulunduğunu gördüm. Onları izlemeye devam ederken agatha ve james içeri girmiş olucak ki yabancı bir dil konuşuyorlardı. ''Demek latince böyle bir dil hımm.'' söylediklerimi duymuş olucak ki savaş dönüp '' Evet , kendi ülkelerinde konuşmaya doyamamışlar burdada devam ediyorlar . '' dedi. Ordan Karşıdaki genç ve narin gözüken oğlan '' Evet , insan kendi diline olan tutkusunu bir türlü bırakamıyor savaş. Varmısın senide 1 hafta boyunca latince konuşurken görmek isterim '' çocuğun alaycı tavrından sinirlenip ellerini kasan savaş , ona keskin bakışlarıyla cevap atmakla yetindi. Bir zafer almışçasına bana doğru yüzünü çeviren james '' Katedralimize hoşgeldin . Umarım beğenmişsindir . Emin ol bende buraya 1.5 yıl da ancak alışabildim.'' diyebildi . Araya giren savaş, '' Kimse seni burada zorla tutmuyor james . Gallerde seni ve Agathayı ellerini açmış bekleyen bir çok insan vardır eminim .'' dedi lafını tamamlar tamamlamaz araya sofia girip '' Savaş haddini aşıyorsun burası senin veya benim evim diyebiliceğimiz bir yer değil hepimizin ortak malı. İstedikleri gibi konuşur ve kalabilirler .'' dedikten sonra savaş her zamanki gibi sinirli bir bakış atıp , odadaki pencerenin bulunduğu köşeye doğru ilerledi. Kapılar tekrar açıldı ve içeriye en önde berin hanım ve ikiz kardeşlere benziyen 17-18 yaşlarında 2 çocuk peşlerinden onu takip etti. İçeri girer girmez bakışları önce beni sonra sofia yı kesmeye başlamıştı. Herkes masaya birer birer oturmaya başlamıştı . Sofia beni yanındaki koltuğu biraz iterek gelmemi işaret edicek bir hareket yaptı. Gidip oturduğumda koltuklarda 2 kişilik boşluk daha olduğunu farkettim. Berin hanım savaşa doğru seslenerek ; ''Savaş toplantı yapmalıyız . Katedralimize gelen yabancı misafir hakkında konuşmamız lazım.''
'' Yabancı misafir kelimesini zehirli bir kelimeymiş gibi söylemişti. ''
Savaşta yanımıza katıldığında 1 koltuk hala eksikti yinede bunu sormaktansa susup dinlemeye devam ettim. Sofia olanları en baştan anlattı. Masadakiler olanları dinlerken ara ara bakışlarını üzerime dikip benimle napıcaklarını tartışıyorlardı. Sofia onlara yardımına karşılık bir konuda yardım etmesi gerektiğini bu olayın gizli kalıcağını en erken zamanda işini bitirip beni geri göndericeğini söyledi. Herkes bu iyiliğin ne olduğunu sorsada kimseye tek kelime etmedi. Tek kelimeyle tüm soruları def etmişti. '' Ona borçluyum.'' Sonrasında Berin Hanımın ayağa kalkıp '' Sana 2 hafta müddet veriyorum bu olay duyulmadan ona olan borcunu ödeyip geri göndericeksin.'' dedi. Bu katedralde , yani onların kendi evi gibi sahiplendiği yerde istenmediğimi açık bir şekilde dile getirmişlerdi . Ama neden bu kadar çabuk kurtulmak istediklerini ve işleri gizlemelerine bir anlam verememiştim. Sofia izin isteyip beni de alıp koridora doğru yürümeye başladı. Arkamızdan dönen konuşmaları hala duyabiliyordum. Buna rağmen sofia 'yı takip etmeye devam ettim. Beni yine aynı koridorlardan sürdürüp üst katlardan birinde bir odaya yerleştirdi. Bana buranın bir enstitü olduğunu ve buranın özel insanların sığındığı ve bir arada kalabildiği bir yer olduğunu söyledi . İkizlerden çınarın gelecekle alakalı iyi şeyleri , betülün ise sadece karanlık gelecekle alakalı haberleri söylediğini , Jamesin hafızasının kuvvetli olduğunu 1 yabancı dili 1 saat içerisinde tüm kurallarıyla öğrenebildiğini , agathanın insanların düşüncelerini okuduğunu ve berin hanımınsa dünyadaki savaş sanatlarının ve silahlarının tamamında ustalık sahibi olduğundan bahsetti. Tüm bu şeyleri dinlerken hiç birine bir anlam veremiyor deli saçması o kadar çok şey gördükten sonra bu olanların bir kabus olduğunu dilemek le geçiriyordum. ''Peki ya sen ? '' diye sorduğumda kendisinin gücünün olmadığını en azından daha farkedilecek bir belirti olmadığını söyledi '' Nasıl yani ?'' diye sorduğumdaysa ''bazılarının özel yanları daha sonradan ortaya çıkar benim ailemde de 2 farkı özel insan vardı. Benimde özel bir yanım olucağı kesin ama ne zaman ortaya çıkıcak emin değiliz . Ortaya çıktığında kontrol altına alınabilmesi için buradayım . '' diye karşıılık aldım. Olanları hayretle izliyordum . Anlatıları o kadar inanılmaz ama bi o kadar da içten bir şekildeydi ki dediklerine körü körüne inanıyordum. Bana dinlenmemi ertesi gün çalışmalara başlıyacağımızı söyledi. '' Ne çalışması ?'' diye bir soru aniden ağzımdan dökülü verdi. Tam odanın kapısından çıkıcak iken arkasını dönüp '' Bernayı geri getirmek '' diye karşılık verdi. Ve birden odanın kapısını sert bir şekilde kapayıp çıktı. Tüm bu olanlardan sonra o kadar yorgundum ki her şey o kadar karışık ve bir o kadar saçma geliyor ki artık napıcağım konusunda düşünmeye bırakıp kendimi odanın köşesindeki yatağa doğru bırakı verdim . Ve arkama yaslanıp derin bir uykuya daldım...
ŞİMDİ OKUDUĞUN