The Devil All The Time
-2-
"Senin gözlerin de kaybolmuş gibi bu diyarlarda."
Joseon Krallığı / Kim Hanedanlığı Güney Tarlası
Miladi 1648/07
Elindeki küreği kenara bıraktı yorgun bir şekilde. Bakışlarını güneşe çevirdi ve kamaşan gözlerini kısarak tekrar tarlaya döndü. Eliyle kendini yelleyerek biraz olsun serinlemeye çalışırken tarlada çalışan kızların konuştuklarına kulak misafiri oldu.
"Artık biraz rüzgâr essin diye tapınağa gitmeye başlayacağım. Tanrı şahit, sıcaklar hepimizi kıtlıktan öldürecek. Bir damla su kardeşlerim... Bir damla su arayacağız yakında."
"Tanrı en iyisini bilir."
"Tanrı merhamet edecektir."
Yanından geçip giden kızlara kısaca baktıktan sonra tarlanın kenarındaki geniş gövdeli ağacın gölgesine sığındı ve hasır iplikten yapılma çantasının içinden matarasını çıkardı. Bu yıl kış oldukça sert ve kurak geçmişti. Dolayısıyla yaz mevsiminin de kurak geçmesi bekleniyordu fakat bu kuraklıklar kesinlikle ölümcüldü. Sırtını ağaca verip yere çöktükten sonra soğuk suyunu yudumlamaya başladı. Boğazından akıp giden ve serinlediğini hissettiren su sayesinde yorgunluğu biraz olsun geçmişti. Kuraklıklar böyle devam ederse işsiz kalacağını biliyordu bu yüzden her anında gitmek için yeni bir yer düşünüyordu. Suyu bitirdikten sonra matarayı tekrar çantanın içine sıkıştırıp koluyla ağzını sildi ve yerdeki yabani otlardan birini koparırken söylenmek için dudaklarını araladı. İnsanlar, onun için anlaması zor varlıklardı.
"Tanrı merhameti unutalı üç yüz yıl oldu."
Mırıldandıktan sonra kopardığı otu dişlerinin arasına aldı ve üzerine yapışmış olan beyaz gömleği eliyle çekiştirdi. Sıcak havaları sevmiyordu çünkü bedeni zaten yeterince sıcak hissettiriyordu.
"Sen!"
Duyduğu gür sesle kafasını kaldırdı. Güneşten yüzünü seçemese de kıyafetlerinden çiftlik sahibinin yani Nazır Kim'in geldiğini fark etti. Hızla ayağa kalkıp üstünü sirkelerken çiftlik sahibi Nazır Kim, saraydan yeni döndüğünü belli eden koyu mor ipek kıyafetiyle Jimin'e doğru yaklaştı. Köleden hallice bir işçi olarak gözlerine bakamayacağı nazır karşısında kafasını eğdi ve tarlanın toprak zemininde gözlerini gezdirmeye başladı. Jimin'in bulunduğu sınıftan hiç kimse bir nazırın gözlerine bakma gafletini gösteremezdi. Hele de bir şeytanın gözlerine sahip olan Jimin, Nazır Kim'e baksa muhtemelen kellesi gövdesinden ayrılsın diye karar çıkarılırdı.
"Aylaklık için mi para alıyorsun? Herkes çalışırken senin ne haddine oturup tembellik etmek?"
Eğilerek art arda özür dileyen Jimin bunu yaptığı için artık kendini aşağılanmış hissetmiyordu. İnsanlar her ne kadar sefil varlıklar olsalar da onların dünyasında para ve rütbe denen şeyler kibirlenmek ve üstünlük taslamak için yeterliydi. Eskiden insanlara karşı gelir, zaten ölmeyeceğinden kafasına göre davranırdı fakat bunun yalnızca sorun çıkardığını ve yaptığı ufacık hareketlerin bile katliamlara sebep olabileceğini hatta çocuklara zarar verebileceğini görmüştü. İnsanlar çok çabuk manipüle oluyor ve etkilendikleri her sözün ardından baş kaldırmak için hızlıca bir araya gelebiliyorlardı. Çocuklar, Jimin'in yaptığı aciz hareketler yüzünden çıkan ve hiçbir işe yaramayan ayaklanmalar sırasında ölmemeliydi. En azından Jimin böyle düşünüyor ve buna inanıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Devil All The Time
Fanfiction"En büyük haksızlık da bu Jungkook. İçimizdeki sevgiyi bize tanrı veriyorsa, neden bu kadar adaletsiz dağıtıyor?"