Beton köprüler, üzerlerinden geçen taşıtların ağırlığıyla titrer ,anlamak için köprünün ayaklarından birine kulağınızı dayağın.Köprünün can çekişlerini duyarsınız.Arabaların olmadığı bir zamanda ne kadar huzurlu bir köprü olabileceğini düşünürsünüz.Ama bu köprüleri boş bulmak neredeyse imkansızdır. Sabah akşam durmadan taşıtları kollarından geçirerek hayatları birbirine bağlar.Ne çok şeye de tanık olurlar. Kazalar sonucu yiten hayatlar,dinlenmek için kenara çeken araba sürücülerinin yolcularla olan muhabbetleri,midesi bulanan insanların midesinde daha fazla durmak istemeyen şeyler,camdan atılan izmarit ve çöpler... Bunlar köprünün üstünde olup bitenlerdir.Birde köprünün ayakları vardır,buralar hayatı daha fazla yaşamak istemediğine karar veren insanlar ve onların acılarının bu dünyada ki son buluşuna tanıklık eder. Katlanması ne büyük bir acı ama! Aşağıyla yukarının bu çetin çatışması. Bir tarafta kaza sonucu yiten hayatlar bir tarafta varoluşunun bir kaza olduğu düşünülüp son verilen hayatlar. Peki ya hala köprünün üstünde bulunan ve aşağısına düşmeden hemen önceki sınırda olan hayatlar?