three

427 60 76
                                    

1995, 13 Şubat (16 yaşlarındalar)

Soğuk bir kış gününde, küçük ve ıssız kasabanın okul çıkışında, Sherlock sinirli ve gergin bir şekilde karlara bata çıka yürürken yanına doğru koşturan kişiye doğru döndü. John, karda zar zor koşarak Sherlock'un yanına kadar ilerledi.

"Sorunun ne olduğunu söyleyecek misin?" sinirli olsa da bunu bastırmak için elinden gelen her şeyi yapıyordu.

Sherlock gözlerini kısarak John'a baktı. Söylerse eğer ne olacağını biliyordu. Diğer insanların verdiği tepkiyi verecekti ve bunun olmasını istemiyordu. Aynı tepkiyi John'dan almak istemiyordu. Ama, daha fazla nereye kadar kaçabilirdi ki? Ve içinde bir türlü bastıramadığı o düşünce de vardı. Belki de John ona inanırdı.

Derin bir nefes alarak, paltosuna daha sıkı sarıldı ve yürürken konuşmaya başladı. "Geçen günün gazetesini okudun mu?"

John duyduğu soru ile kaşlarını çattı. Beklediği şey bu değildi. Mycroft veya buralardan gitmek hakkında bir şeyler beklemişti. Altından ne çıkacağını merak ederek, yavaşça başını salladı.

"Öyleyse Carl Powers'ı da görmüşsündür."

"Ölen çocuk mu?" diye sordu John, haberi tam olarak hatırlayamayarak.

"Öldürülen."

"Ne? Habere çok dikkat etmesem de bir cinayet olmadığına eminim Sherlock. Bir kazaydı." dedi John, yüzünü buruşturup, başını iki yana sallayarak. Birkaç adım attıktan sonra, Sherlock'un durmuş olduğunu anladı ve durarak, arkasına baktı. Sherlock onu çözmek istermiş gibi bakarken rahat olamıyordu. Tek kaşını kaldırarak, ne yapmaya çalıştığını sordu sessizce Sherlock'a.

"Değildi John. Ayakkabıları yoktu. Bu bir cinayetti."

"Sherlock -"

"Bana inanıyor musun?"

"Ne -elbette sana inanıyorum, nasıl bir soru bu böyle? Ama diğer insanlar-"

"Diğer insanların bir önemi yok."

'Özel hissetmeliyim, değil mi?"

Gözlerini devirmemek için kendisini tuttu Sherlock. Bu sese alışmıştı artık. Aslında, alışması pek uzun sürmemişti. John ile konuşur gibiydi ve bu da, John ile konuşmazken bile onunla konuşmasını sağlıyordu. Bu durum ise, giderek John'a bağlanmasına neden oluyordu. Hem de hiç beklemediği bir şekilde...

"Cinayet derken... Ne demek istedin?" diye sordu John, ne söylemesi gerektiğine emin olamayarak. Sherlock'a gerçekten inanıyordu ve eğer böyle bir durum varsa, pekâlâ o bunu bilebilirdi. Nasıl bilebildiğini ise hiçbir zaman anlamıyordu. Öncesinde yaşanan ufak olaylarda bile. İnsanlar hakkında her şeyi bir bakışı ile söyleyebiliyordu resmen. Ve insanların ona karşı tutumu da bu yüzden kötü oluyordu. Belki de, saklamak istedikleri şeyler oldukları için böyle davranıyorlardı. Ama John'un Sherlock'tan saklayacağı bir şey yoktu. Aksine, Sherlock John hakkında her şeyi biliyordu.

"Ayakkabıları yoktu. Her eşyası bulunurken, ayakkabılar ortada yoktu John! Şüpheci bir durum kabul et." dedi Sherlock, heyecanla yürümeye başlayarak. Ona bakan John'u geçip, yürümeye devam etti. Kimse onu dinlememişti. Ve şimdi, onu dinleyen ve ona inanan birisini bulmuştu.

is this real life?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin