3E=1E

3 0 0
                                    

Konstantin Simonov, “Bekle Beni” şiirini sevgilisi Valentine Serova için II. Dünya Savaşı’nda Sovyetlerin ünlü “Stalingrad Savunması”nda cephede, ateş altında yazar. Şiir, savaşın sıçramadığı şehirlerden birinde bir gazetede yayımlanır. Sonra bir gün askerlerden biri şiiri gazeteden keser, nişanlısına gönderir Genç kız da şiiri arkadaşlarına gönderince,”Bekle Beni” şiiri elden ele gezinir. Bir savaş boyunca cephenin cehenneminden  kuzey limanlarındaki bahriyelilere kadar Sovyet ordusu bu şiiri ezberler.   
O dönemde cephede ölen ya da yaralanan Sovyet askerlerinin göğüs ceplerinde “Bekle Beni “ şiiri bulunur. Bu şiirin Ortodoks kutsal metinlerinden sonra Rus halkının en çok okuduğu yazı olduğu söylenir.
Fransız şair Paul Eluard da sevgilisine bir şiir yazacak ve şiirin sonunda sevgilisinin adını söyleyecektir ama şiir onu öyle bir yere getirir atar ki şair, sevgilisinin adı yerine “Özgürlük” sözcüğünü fısıldayıverir.
Bu şiir de  Alman faşizmine karşı Fransız halkının direniş coşkusunu ateşleyen şiirlerden biri olur. Gerçek sanat ve edebiyat bu gücü verir. Sovyet şair Yevtuşenko, “Şairin görevi ormanları düzene sokmaktır.” diyor. Şair ya da yazar bunu yaparken her şeyin insan için olduğunun bilincindedir. Marks’ın deyişiyle onun bilincini belirleyen yine hayatın kendisidir.
Terentius’tan ve yine Marks’tan el alarak söyleyelim ki insana dair hiçbir şey yazara da yabancı değildir. Sahici ve kalıcı bir ilişkidir sözü edilen. Yoksa beğeniyi geliştirmeyen, eleştirmeyen, hayatı dönüştürmeyen edebiyatın insana yarardan çok, zararı dokunur. .
Bu bağı şu denklemde toplayabiliriz: “3E= 1E” “Estetik, eleştiri, eylem=Edebiyat” Doğal ki edebiyatın taşınacağı yer de hayattır. Hayatın eylemliliğidir.
Bu eylemlilik ancak insanın derdini bilen, bilincini bileyen yapıtlarla oluşturulabilir. Albaylar Cuntası’na”Yunanlıların Destanı” ile direnen Yannis Ritsos  gibi. Çek şair Nezval’in Çekoslavya halkının acılarını ve özgürlük tutkusunu anlatmak için gerçeküstücülüğü kendi hayat deneyimine göre değiştirmesi, yine Sovyet şair Mayakovski’nin Fütürizmi Rus halkını bilinçlendirmek için kullanması, edebiyatla hayatın kan bağını göstermez mi?
Hayatın örgütlenmesi önce yazarın vicdanında başlar, sonra da dilinde… Yaratı, edebiyatı estetik ve eylem için insana taşırken yaratıcıyı da öncü kılar. Onun işlevi salt yazmak değildir. Yazdıklarının hayattaki karşılığını aramak ve toplumun hayatına sinebilmektir. Bütün büyük yazarlar bu yolu yürürler. Ancak bu yolda okurun da çabası gerekir. O,  bir romanı, öyküyü, şiiri okurken yazarıyla birlikte yeniden üretebilmelidir. Okurun kendini geliştirmediği, yazarını sorgulamadığı toplumlarda edebiyat da bir otoriteye dönüşür ya da açılan bu boşluğu kaba popülizm doldurur. Bu iki durum da toplumu edilgenleştirir. Halkı edebiyat tüketiminin bir parçası kılar.
Klasik, kült edebiyatın yaratılarıysa yıllarla, yüzyıllarla eskimez. Orhan Kemal’in romanlarındaki pamuk işçileri, Zola’nın “Germinal”indeki madenciler, maden kuyularındaki acılar bugün de yaşamakta, yaşanmaktadır. Edebiyatın amacı bu hayatları yeniden göstermektir. Bizi dışımıza taşımak ve değiştirmektir. Gerçek edebiyat, geliştirirken özgürleştirir de. Bizi hayatın kiracısı değil, ev sahibi kılar.  Edebiyatla özgürleşen toplumlar ise kendi kendini örgütleyebilir.
İyi örgütlenmiş bir edebiyatın hayatı da iyi örgütleyeceğini bilmenin, hayata ve insana inancımızı diri tutacağı da unutulmamalıdır.

mustafa köz yazılarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin