"bittiğimi anladım."
"bitmedin, çıkacaksın buradan."
"yardım eden biri yok, mümkün bile değil." hongjoong acıyla güldüğünde seonghwa'nın içi bir kere daha sızladı.
"duşa girmek ister misin?"
"girerim."
"gel, yardım edeceğim. yürüyemiyorsun bile."
ᦾ
"çıkart üstünü."
"her şeyi mi-"
"evet."
banyonun fayansına oturan hongjoong tişörtünü çıkardı ve yere fırlattı. altındaki şortuda yerde sürüne sürüne çıkardığında seonghwa'ya döndü.
"bunu da mı çıkaracağım?" eliyle boxer'ını gösterdiğinde seonghwa 'hayır' manasında kafasını iki yana salladı.
"zorunda değilsin."
"iyi."
seonghwa suyu açtı ve sıcağa ayarladı, daha sonra yerde oturan çocuğu yavaşça kucaklayıp küvete oturttu.
"en azından küvetim var, yine iyi değil mi?" hongjoong dalga geçerce konuştu. "tabii tek başıma kullanamıyorum bile." bacaklarına baktı. "yürüyemiyorum. o kadar kötü yapıyor ki beni."
"bu sıcaklık iyi mi?"
"hayır soğuk."
seonghwa suyu daha da sıcağa çevirdikten sonra döndü.
"şimdi?"
hongjoong kafasını 'iyi' der gibi sallayınca suyu hongjoong'un sırtına tuttu.
"yanıyor!" hongjoong acıyla inledi ve yüzünü buruşturdu. "yaralarım acıyor."
"tamam geçecek, sakinleş. çok acırsa elimi tut duracağım."
hongjoong sakin kalarak yaralarının acısını görmezden gelmeye çalıştı. ama bir noktadan sonra sıcak su yaralarını çok fazla yakmaya başlayınca seonghwa'nın bileklerinden tutup iyice sıktı. "acıyor acıyor!"
seonghwa suyu başka bir yere tuttu. küvetin önüne doğru diz çöktü.
"bağırma. gelebilir ve yanlış anlayabilir."
"umrumda değil, inan değil."
ᦾ
seonghwa çocuğu yıkamaya devam ederken konuşmaya başladı.
"biliyor musun, bence san seni kıskanıyor."
"ne?"
"çok güzelsin, kıskandığına adım gibi eminim. bu eve ilk geldiğinde de dikkatimi çok çekmiştin. yüzün güzel ve masum gözüküyordu, tarzın da hoşuma gitmişti. ve acı çekerken bile güzel olduğundan da eminim. seni çok kıskanıyor."
"ne saçmalıyorsun?"
"ah hongjoong... acı çekersen ben de çekerim. beni mahvediyorsun. neden bilmiyorum, seni böyle görmek beni çok yıpratıyor."
hongjoong sustu, ne demeye çalıştığını anlamaya çalışıyordu yalnızca.
"buna ne deniyor... aşk? hoşlantı? sanmıyorum hiçbiri. sadece güzelsin, ilgimi çekiyorsun. ondan olmalı."
"değilim."
"öylesin. senden hoşlanmadan önce bana yazmayı bırakmalısın."
hongjoong güldü. "hoşlanılacak biri değilim."
"kendini niye eziyorsun? gerçekten güzelsin."
"ezmiyorum. bunlar gerçekler değil mi? şurada gördüğüm tüm şiddetleri çekerken duyduğum sözlerdi bunlar, "berbat birisin.", "çirkinsin." ve daha da çok aşağılayıcı cümle. hiçbirinde gelip yardım eden kimse olmadı. ben de düşünüyorum ki öyleyim. aynaya bakmaya korkuyorum çünkü ne haldeyim bilmiyorum. tek hissettiğim acı. yüzümde, vücudumda."
"görüp görebileceğim en güzel kişisin."
"hayır böyle söylemeni istemiyorum."
iyice ona yaklaştı seonghwa, "ben, güzelsin diyorsam öylesindir. yalan söylemem." sanki daha da çok yaklaşabilirmiş gibi yaklaştığında hongjoong'un hızlı hızlı alıp verdiği nefesleri hissetmemesi mümkün olmayacak hâle gelmişti. hongjoong'u kafasından kendine çekti ve dudaklarını dudaklarının arasına aldı. bir süre öyle durduktan sonra geri çekildi. hongjoong şaşkındı.
"seni son görüşüm olsun istemiyorum. ama eğer öyle olursa... unutma tamam mı?"
bu sefer hongjoong, önündekini kendine çekti. "unutmayacağım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
body ༝ seongjoong
Fanfictionbir sebepten ötürü fiziksel ve mental olarak çok fazla acı çeken hongjoong, her gün seonghwa'ya mesaj atar. çünkü tek atabileceği kişi seonghwa'dır.