Gecenin karanlığını taşıyan arsız bulutlar dağıldığında, güneş gülümseyen yüzünü göstermiş, gün doğmuştu. İnsanlar evlerinden çıkmış, işe gitmek için arabasına binen, yolun derinliğinde kayboluyordu. Tüm evler her sabah sessizlik içinde olurdu. Ancak o sabah bir evden fazlasıyla ses geliyordu. Bağırışlar tüm caddeyi sarmıştı. Anlaşılan Spelmen ailesi tatilden dönmüştü.
Bir süre caddeyi inleten bağırışların ardından, Chauce Spelmen evin bahçesindeki bambuda oturmuştu. Derin derin nefes alarak kendini sakinleştirmeye çalışıyordu. Aradan geçen birkaç saatin ardından Joe Spelmen evden çıktı ve bambuda oturan oğlunun yanına doğru ilerledi. Oğluna iyice yaklaştıktan sonra kollarını açtı ve oğlunun gözlerinin içine bakarak beklemeye başladı. Oğlu biraz bekledikten sonra, ayağa kalktı ve babasına sarıldı. Babasının gözünden bir damla yaş süzülüyordu.
Ardından oğlunun kulağına "beni her gün aramaya söz verirsen gidebilirsin." diye mırıldanmıştı. Chauce gözyaşlarını tutamamıştı. Babasına daha da sıkı sarılmıştı. Chauce, mezun olduktan sonra yaşadığı bu şehirde kendine göre iş bulamamış ve babasının doğduğu kasabaya yerleşmek istemişti. Ancak babası oraya gitmesini istememesine rağmen üzülmesine dayanamadığı için oğluna izin vermişti. Chauce kasabada kendi işini kurup onu yönetmek istiyordu.
Chauce hemen eve koşup bilgisayarı ile geri döndü. Montrö'ye kalkan uçakların saatleri ve günlerini çıkardı. İnternet üzerinden yarın akşam dokuz buçuğa bilet aldı. Öncelikle gidip oraları babasıyla görmesi gerekiyordu. Babasının doğup büyüdüğü evi görmek için sabırsızlanıyordu. Oradaki iş hayatının, buradakine kıyasla daha iyi olacağını umut ediyordu. Montrö iki kilometre uzaklıkta olan Gravyer kasabası Chauce'a umut olmuştu adeta.
Chauce ve Joe eve girdiler. Kısa bir süre sonra dışarı çıktıklarında kıyafetleri değişmişti. Chauce biraz daha hızlı adımlarla arabasına doğru koştu. Arabayı çalıştırıp garajdan çıktı. Babasının önüne doğru geldi ve arabanın camını açtı. "Senin yaşlı bunakla gideceğimizi düşünmüyordun değil mi baba?" küçümseyerek babasına bakıyordu. Joe yüzüne bir gülüş kondurdu ve açık camdan içeri arabasının anahtarını uzattı. "Git arabanı garaja çek. Benim yaşlı bunağımı al ve geri gel." dedi.
Chauce gitmek için izni alabilmişken bunu mahvetmek istemiyordu. Suratı astı ve arabasını garaja çekti. Ardından babasının arabasını alıp geri geldi. Babası şoför koltuğunun kapısına yöneldi ve kapıyı açtı. Araba sürmek için hevesli olan Chauce'e döndü. "Bu yaşlı bunağı sürmeye kararlı mısın? " Chauce babasına döndü. Bir süre bakıştıktan sonra gülmeye başladılar. Gülüşmelerin ardından kapıyı kapatıp, oğlunun yanına oturdu. Joe gülümseyerek; "Hadi sür bunağımı da, gidip eksiklerini alalım."
Bahnhoffstrasse Caddesi'ne doğru yola çıkan Joe ve Chauce yarım saatlik yolun ardından varmışlardı. Yol kısa sürmesine rağmen Joe ve Chauce yorulmuşlardı. Arabayı park ettikleri yolun karşısında olan Aurora kafesine doğru yürüdüler. Kafenin içine girip cam kenarında bir masada oturdular. İki sütlü kahve söyledikten sonra beklemeye başladılar. Joe daha fazla sessiz kalamadı ve söze girdi. "Chauce, orada yaşayabileceğine emin misin?" Chauce artık böyle sorulardan çok sıkılmıştı. Babasının ona yalnızca güvenmesini istiyordu.
Biraz düşündü. "Baba, belki de orada nasıl yaşayacağımı sormaktan önce bana güvenmeyi tercih edersin diye umuyordum." Ses tonu oldukça imalıydı. Gideceğinin kesin ifadesi, gözlerine yansımıştı adeta. Elini yüzüne koyup arabaların gidişini gözleriyle takip ediyordu. "Chauce, peki ne iş yapmayı düşünüyorsun?" Oğlu bir süre düşündü. "Henüz bilmiyorum." Joe yüzüne bir gülümseyiş koydu. Chauce anlamsız gözlerle babasına bakıyordu. "Ben düşündüm ki, sana küçük bir dükkân açalım orada. Kendi işini yönet. O ki başkasıyla çalışamıyorsun. Ne dersin oğlum?" Chauce'un gözlerinin içi gülüyordu adeta. Neden bunu daha önce hiç düşünememişti ki. Güzel bir kafe işletebilirdi. Böylelikle diğer mesleğinden de kopmak zorunda kalmazdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İntikam İçin Düşün
Mystery / Thrillerİnsan kelebek misalidir. Yalnızca kelebeğin yaşamı insanın gözünde daha hızlıdır. İnsan yaşamının hızlandırılmış halini yaşasa kelebeğin ömründen bile daha kısa olurdu. Hayat, nefesin bedeni canlı tuttuğu zamanlarda saklıdır. Peki ya o nefes, kendis...