12 yıl sonra
Temiz havanın kokusunu derince içime çekerken yüzümde küçük bir gülümseme oluştu. Bu hissi seviyordum huzur veriyordu.Bir kere daha buraya gelmemle ne kadar doğru bir şey yaptığımı anlamıştım. Koruyucu ailem öldükten sonra bana yüklü bir miras kalmıştı. Buna eskiden oturduğumuz büyük evde dahil ama onlar öldükten sonra hepten yalnız kalmıştım. Bu yüzden kazandığım üniversitenin ikinci yılını dondurup kendimi daha iyi hissedeceğimi bildiğim buraya taşınmıştım. Kasabanın dışına taşındığım için burada çok fazla ev yoktu zaten kimsesizler kasabası olarak biliniyordu. Sadece iki karı koca ve kızları bir de iki yaşlı çift vardı. Yeni taşınanları da unutmamak lazım. Benim için buranın en büyük avantajı ormanın içinde olması. Hernedense vahşi hayvanlar burada yaşamıyorlardı. Kısacası şimdi küçük evimle mutluydum. Ani zil sesini duyunca büyük bir irkilme ile elimdeki kitap yere düştü. Sinirle aşağı indim en gerek var kapıyı kırarcasına çalmaya bir kere basınca duymuyor muyum? Eğer yine yan evdeki baş belası gelmişse hiç hoş gelmedi zira kapımın yanındaki büyük sopa ile bir yerlerine vurmayı planlıyordum. Derin bir nefes alıp kapıyı açmamla bileğimden tutulup sürüklenmem bir oldu. Bileğimi çekmek istesem de kolumu resmen uçurumun kenarında hayata tutunmasını sağlayan ağaç dalıymış gibi sıkı sıkı tutuyordu. Arkadan siyah uzun saçları havalandıkça yüzüme geldiği için pek bir şey göremiyordum. Sonunda durduğumuzda buranın yeni taşınan kişilerin evi olduğunu fark ettim.
" Dur ne yapıyorsun? Bileğim acıyor."
Sonunda ne yaptığını fark etmiş olmalı ki bıraktı. Önüne gelen siyah saçlarını eliyle düzeltti.
"Ah çok özür dilerim bir anda telaş yaptım. İsmim Melanie" deyip bir anda sarıldı. Geri çekildiğim de gülümseyip kapıdan beni nazikçe çekti. Evin içi yeni taşınmış olmalarına rağmen düzgündü ( Tabi benim evimden çok daha büyük) Ben ise bir haftada ancak yerleşmiştim. Tabi bu durumda benim bir kişi onların ise dört kişi ( saydığıma göre böyle sanırım) olmasını varsayarsak bu gayet normaldi tembel falan değilim tamam mı. Bir kapıyı açıp beni içeri itti. Yeter ama beni bir kere daha itmeye çalışırsa arkama bile bakmadan evden çıkardım. Aslında bunu daha önceden yapardım ama bu kadar acele ile ne yapacağını merak ediyordum. İçerisi bildiğiniz savaş alanıydı ortada da bir adet sarı saçları una bulanmış yeşil gözleri bu mesafen bile belli olan bir kız duruyordu. Beni görür görmez iki büyük adımda yanıma gelip elimi tuttu. Cidden bunlar mı bu kadar cana yakın yoksa ben mi soğuğum. İlk gördüğün kişiye de bu kadar samimi olunmaz ki canım.
"Oh be tam zamanında geldiniz bende unu kaba döküyordum. Bu arada ismim Angela. Ve sen de ..."
Kocaman gözlerini açarak beklentiyle bana baktı. Böyle yapında aynı Cesur animasyonundaki şu kızıl kıvırcık saçlı kıza benziyordu.
"Evet bize hala adını söylemedin. Kapının önünde tanıştığımızda bile"
"Pardon kızlar ama adımı söylemeye fırsat vermediniz. Tamam neyse adım Kailani. Sizinle tanıştığımıza memnun oldum ama benim burada ne işim var?"
Ellerimi açarak mutfağı gösterdim. Çünkü cidden bu kadar aceleyi neden yaptıklarını merak ediyordum. Melanie elini alnına vurdu.
"Doğru ya bak şimdi bizim sevgililerimiz var ve onlarla iddiaya girdik. Onlar yemek yapamazsınız dedi biz de yaparız dedik. Olaylar öyle çıktı ve kaybeden bir hafta boyunca istediği şeyleri yapacak ve inan bana söz konusu onlarsa kazanmamız lazım."
İkisi de üzgünce kafalarını salladı.
"İşte bu yüzden yardım lazım. Senin evindeki kokuları alınca en iyi tercihin sen olduğunu anladık. Hem aynı yaştayız galiba bu bahaneyle arkadaş oluruz diye düşündük"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sis Bulutu
FantasyYaratığa dönüşen bir gölge Geçmişini hatırlamayan bir prenses "Beni öldürecek misin?" Adam uzun süre kıza baktıktan sonra arkasını dönüp hızla uzaklaştı *** "Ben güneşin siyah noktasıyım en karanlık ama en sıcak"