1775 yıllında Fransa'da insanlar yoksulluk, açlık ve sefalet içinde yaşıyorlardı. Kral, paraları har vurup harmar savuruyor insanlar yiyecek bir lokma yiyecek bulamıyorlardı. Evlerin kapalı kapıları arkasında, Kral'a ve soylulara karşı cılız sesler yükselmeye başlamıştı. Sesler pek cılız da olsa, umutsuz insanların öfkeli sesleriydi bunlar.
Büyük bir şarap fıçısı Saint-Antoine Caddesi'nde , yolun üzerine düşmüş ve parçalanmıştı. İçinde bulunan kırmızı şarap, kaldırım taşları üzerinde dökülüp akmaya başladı. Taşların aralarında, şarap gölcükleri oluştu.
Çevrede bulunan insanlar işlaerini bırakıp, toprağa iyice karışmadan önce dökülen şaraptan almak için acaleyle koştular. Kimisi yer eğilip şarabı elleriyle toplamaya çalıştı, ama şarap parmakların arasından akıp gitti. Kimisi beraberinde kap kacak getirdi kimisi de yerdeki şarap birinkintilerine elbiselerinin uçlarını daldırıp ağızlarına sıktılar. Yoksulluğun kol gezdiği bu caddede kısa bir süre neşeli kahkahalar atıldı. Fakat az sonra şarap bitti, şarabın bitmesiyle o neşeli kahkahalar yerini sessizliğe bıraktı ve yoksul insanlar etrafa dağılıp bıraktıkları yerden işlerine devam ettiler.
Fıçı, caddenin köşesindeki şarap dükkanına götürülürken düşmüştü. Dükkânın sahibi Bay Defarge kapıda duruyordu. Otuz yaşlarında, sağlam yapılı, kel kafalı biriydi. Genelde iyi huylu, ama zaman zaman inatçılığı tutan bir insandı. Düşmanını korkusundan titretecek cinsten bir adamdı.
Bay Defarge kırılan şarap fıçısının etrafındaki insanları bir süre seyretti. "Bu benim suçum değil, " dedi, kendi kendine . “Bir tane daha getirmeleri gerekir.”
Bay Defarge içeri girdiğinde, Bayan Defarge her zamanki yerinde oturuyordu. Kocasıyla aynı yaşlardaydı; gözünden hiç bir şey kaçmayan, sert bakışlı, soğuk tavırları olan bir kadındı. Kocası içeri girdiğinde hafifçe öksürdü ve dükkâna yeni girmiş olan birilerini dikkatini çekmek için, kocasına kaş göz işareti yaptı.
Dükkân sahibi, köşede oturan yaşlı bir beyefendi ile genç bir hanımı fark etti. Dükkânda başka insanlar da vardı, ama içerideki tek yabancı bu ikisiydi.
“ Bu ikisi burada ne arıyor acaba ? Onları tanımıyorum bile.” dedi Defarge kendi kendine.
Yabancıları fark etmemiş gibi davrandı ve barda oturan üç adamla sohbet etmeye başladı.
“ Ne haber Jacques ?” diye sordu adamlardan biri Bay Defarge'a . “ Kırık fıçının içindeki şarabı bitirmişler mi ?”
“ Damlası bile kalmamış, ” dedi Defarge.
“ Bu zavallıların ağzına bir damla şarap değmiyor. Kara ekmek ve ölümden başka şeyler tatmıyorlar aslında! Öyle değil mi Jacques?”
“ Öyle ,öyle ," dedi Mösyö Defarge.
Üçüncü adam :
“ Ah! Zayıflıktan kemiği çıkmış sığırların etinden başka bir şey yedikleri yok ; hayatları çok kötü,çok. Haksız mıyım Jacques?”
“ Haklısın Jacques.”
Adamlar şarabın parasını ödeyip çıktılar. Yaşlı beyefendi Bay Defarge'a yaklaştı ve konuşmak için izin istedi. Konuşmaları kısa sürdü. Yaşlı adamın ağzından daha ilk kelimeler dökülürken Bay Defarge pür dikkat kesilmişti. Bir süre sonra Bay Defarge yaşlı adamın söylediklerini onaylar gibi başını salladı ve dışarı çıktı. Yaşlı beyefendi kıza işaret etti, Defarge' ın peşinden onlar da çıktılar.
Bayan Defarge örgüsüne devam ediyordu, çıktıklarını fark etti.
Yaşlı adam olan Bay Jarvis Lorry ile Bayan Luice Manette, Defarge ile şarap dükkânın avlusuna çıktılar. Avluda Defarge bir dizinin üstüne çöküp genç hanımın elini öptü.
Defarge bir zamanlar Dr. Manetten'in , yani Lucy' nin babasının uşağıydı. Lucy' nin annesi ölmüş, babası da kaybolmuştu. Babasının başına neler geldiğini kimse bilmiyordu. Parası, bir İngiliz bankasındaydı. Lucy daha bebekken Fransa' dan İngilttere' ye götürülmüştü. Bankanın memurlarından biri ve Lucy' nin babasının eski arkadaşı olan Bay Jarvis Lorry, kızın eğitimini ve parasının sorumluluğunu üstlenmişti.
Bay Lorry, bekâr bir kadın olan Bayan Pross' tan Lucy' nin bakımını üstlenmesini rica etmişti. O da bu işi severek yerine getirmiş, Lucy' ye bir anne şefkatiyle bakmıştı; hayatını feda edebilecek kadar seviyordu kızı.
Lucy artık genç bir kız olmuştu. Herkesin öldü zannettiği Dr. Manette' nin hayatta olduğunu bildiren bir haber üzerine apar topar Paris' e gelmişlerdi. Basitille'de, yani Paris'teki o büyük hapishanede yıllarca yatmıştı. Dr. Manette. Şimdi özgürdü ve eski uşağı Defarge' ın bakımı altındaydı.
Defarge ayağa kalktı. Yüzündeki ifade tamamen değişmişti. O yumuşak ifade gitmiş, yerine öfke ve nefret yerleşmişti, çok sevdiği birine kötülük yapmış olanlara karşı duyduğu nefreti yansıtan bir ifade.
“ Merdivenler yüksek, ” dedi Defarge . “ Yavaş yavaş çıkalım.”
“ Dr. Manette yanlız mı?” diye sordu Bay Lorry fısıltılı bir sesle.
“ Elbette. Uzun zamandır yanlızlığa o kadar alışmış ki yanın da başka birine tahammülü yok.”
“ Nasıl, çok mu değişmiş?”
“ Değişmek mi dediniz! Onu gördüğünüzde tanımayacaksınız.”
Son basamaklara yaklaşırken Defarge cebinden bir anahtar çıkardı.
“Kapasını kilitliyor musunuz?”
“Böylesinin daha güvenli olduğunu düşünüyorum.”
”Neden?”
“ Neden mi? O kadar uzun zamandan beri kilit altında yaşamış ki kapısının açık kapı olması onu ürkütebilir .”
“ Bu mümkünmü?” diye sordu Bay Lory.
“ Mümkün,” dedi Defarge suratını buruşturarak. “ Bu güzelim dünyada böyle şeyler mümkün. Mümkün olmak ne kelime, her gün böyle şeyler oluyor. Fransa'nın hâline bir baksanıza.”
Bütün bu konuşmalar fısıltılıyla yapıldığı için, tek bir kelimesi genç hanımın kulağına ulaşmamıştı. Fakat son basamağa geldiklerinde genç hanım titremeye başladı. Kızın yüzündeki derin endişe ve korkuyu fark eden Bay Lory, onu yatıştırmaya çalıştı.
“ Cesaret, canım! Cesaret! En zor anı hemen atlatacaksın, inan. Ona vereceğin mutluluğu düşün.”
Üst kata varmalarına az kalmıştı. Son basamakları dönerken üç adamla karşılaştılar. Adamlar odalarsan birini, kapıdaki çatlaklardan gözetlemekle meşguldüler. Ayak seslerini duyunca ayağa kalkıp toparlandılar. Bunlar, dükkânda Defarge' la sohbet eden kişilerdi.
“ Bizi yanlız bırakın çocuklar. İşimiz var,” dedi Defarge. Üç adam sessiz sedasız aşağıya indiler.
Bay Lorry kızgındı. Defarge' ın kulağına eğilip yavaşça:
“ Bay Manette' yi insanlara mı seyrettiritorsun böyle?” dedi.
“ Çok az kişiye gösteriyorum, görsünler de ibret alsınlar diye... Burada biraz bekleyin lütfen.”
Defarge içerideki adamı uyarmak istercesine elindeki anahtarı kapıya vurarak tıkırdattı. Sonra anahtarı kilide sokup kapıyı yavaşca açtı. Odanın içine eğilip bir şeyler söyledi. Kısık bor ses cevap verdi ona. Defarge arkasına döndü ve kız ile yaşlı beyefendiye içeri girmelerini işaret etti.
( Arkadaşlar devamı 2. Bolumde olacak.)