"Ben çıktım anne" annem dergiyi yanına bırakıp beni yanına çağırdı. "efendim?" sehpada duran 4 kapsüld bakıp "iç Ada" gözlerimi sımsıkı yumup 4 kapsülü de aynı anda ağzıma attım ve suyla yuttum.
"şimdi istediğini yap" kısa bir süre anneme bakıp arkama döndüm ve evden çıktım. "nereye gidiyosun hasta?" gözlerimi yumup "yürü git Arda" dedim ve hızla yanından geçip Faris'in attığı konuma doğru yürümeye başladım.
5 dakika bile sürmeden konumun olduğu yere geldim ve etrafıma baktım. Burası her mutsuz olduğumda kaçtığım 'Minel Ağacım'dan başka yer değildi.
"pişt!" sesin geldiği yöne baktığımda karşımda kar maskeli biri vardı. "Faris?" uzun bacaklarıyla yanıma geldi ve aniden sımsıkı sarıldı. O an bu sarılmaya ne kadar çok ihtiyacım olduğunu fark ettim.
"hey! Mesafeye dikkat edelim lütfen. Kimsin nesin bilmiyorum" kafasını sağa sola sallayıp benden ayrıldı ve öylece yüzüme bakmaya başladı.
Gözleri. Gözleri dümdüz Kahverengiydi işte. "sen renkli gözlü değilsin!" ani bağırışımla "sokayım böyle işe!" diye söylendi ve arkasını döndü. "kızım göz işte anasını satayım ne istersin mor mu?"
"dangalak!" hışımla bana dönüp derin bir nefes aldı. Dediğim şeyi idrak edince elimle dudaklarımı kapattım.
Elimi öptü.
"dudakların çok güzel" hey hey! Ne diyorum ben. "hassiktir!" hırlayıp dibime girdi. "delirtme kuğum beni" gülüp saate baktım. "Ben gideyim" kafasını salladı. Arkamı dönüp gidecekken aniden aklıma gelen şeyle ona döndüm ve yanağını öpüp koşmaya başladım. "HAY SOKAYIM" diye bir kükreme ardından da düşme sesi.
Seninle daha çok işimiz var Faris Bey...